Atatürk ve arkadaşları ülkemizi çağdaş uygarlık seviyesine taşımak için çok değerli devrimler yaptı. Alfabe, takvim, ölçüm sistemi başarıyla değişti. Eğitim, kentleşme, sanayi altyapısını imkanlar ölçüsünde iyi kurguladılar ve oradan çağdaş dünyaya daha uyumlu yeni Türkiye doğdu. Kültürel konularda da batıya yaklaşma yolunda destekler verildi. Çok sesli klasik müzik, yerel tiyatro ve sinema teşvik edildi. Sonrasında Yeşilçam olgunlaştı ve ülkeye iyi işler, değerli sanatçılar kazandırdı. Bugün dünyaya hitap eden dizi sektörümüzün alt yapısı oluştu.
1964’te kurulan TRT aracılığıyla kamu, Türkçe popüler müziği destekledi. Başlarda yabancı bestelerden yapılan aranjmanlarla yavaş yavaş kulaklar evrensel müziğe alıştı ve teşvikler yetmişlerde sonuç vermeye başladı. Erol Büyükburç, Ajda Pekkan, Nilüfer gibi sanatçılar, Aysel Gürel gibi söz yazarları, iyi besteciler çıktı ve alt yapı oluştu. O dönemki arabesk furyasına bizim mahalle karşı çıksa da oradan da yeni sentezler oluşmaya başladı. Halkın müziğini evrensel standartlarında yorumlayan Barış Manço, Cem Karaca gibi sanatçılar da portföyü zenginleştirdi.
Bana sorarsanız Türk popu seksenlerin başında rüştünü ispatladı, Sezen Aksu’nun Sen Ağlama ve MFÖ’nün Ele Güne Karşı albümleri bu yeni dönemin miladı oldu. Yıl 1984. Yeni Türkü’yü de gelenekselle modernin sentezi yolunda en parlak çıktı olarak yanlarına koyarım.
Yani Cumhuriyet ile başlayan çağdaşlaşma çabası, TRT’nin de desteğiyle seksenlerde olgun bir Türkçe pop formasyonu ortaya çıkardı. TRT’nin türküyü, arabeski, Anadolu rock denemelerini görmezden gelmesi eleştirilebilir ama konumuz o değil. Zaten sonrasında özel kanallar çıktı ve Müslüm baba arabeski bizim mahalleye de sevdirdi. Duman, Athena ile atak yapan Türkçe rock olgun eserler üretmeye başladı. Güzel bir çeşitlilik oluştu. Tarkan gibi sanatçılarla doksanlarda zirve yapan Türkçe pop iki binlerde durdu bana sorarsanız. Özellikle son on senede heyecan veren pek bir şey yok ortada. Tüm pop müzik dünyası kendini iç pazara ve ekstralara yönlendirmiş durumda. Yeni bir şey arayan, deneyen, global düşünen yok gibi. Belki Aleyna Tilki şaşırtır, hepsi o.
Öte yandan, dünyaya yön veren Amerikan müziğinde de bir duraklama yaşanıyor. Bu da doğal çünkü her müzik türü kendi döneminde POPüler olur ve sonrasında durgunluğa girer. Klasik müzik yirminci yüzyılda duraklama devrine girdi. Caz, rock vb. Amerikan tatları da yirmi birinci yüzyılda. Yeni arayışlar var her yerde. Bu bağlamda Latin ezgilerinin ve sanatçılarının dünya müziğine daha fazla girdiklerini görüyoruz ama ben bu yazıda Kore modelinin altını çizmek istiyorum. Dünya teknolojisini yönlendiren Kore bununla yetinmedi ve yumuşak güç olma yolunda da ciddi adımlar attı. Kore Popu anlamına gelen K-POP bugün bütün dünyada ciddi şekilde izleniyor ve her ülkede milyonlarca fanları var. Bütün bunlar hükümet tarafından desteklenen kurumlarca yönlendiriliyor. Yani Kore dünya popüler kültüründe söz sahibi olmak için, diziden müziğe yıllardır bilinçli bir çaba içinde.
Ve bana sorarsanız Türk müziğinin çağdaş yorumlanmış oryantal tınıları, doğru kurguyla dünyada dinlenir, sevilir. Yeter ki isteyelim. Dünya müziğinde böyle bir arayış da mevcut. Sertab’ın Eurovision başarısını unutmayalım ve arkasındaki Serdar Erener aklını da bir kenara yazalım. Konunun Türk mutfağının dünya standartlarında yeniden yorumlanıp sunulmasından farkı yok aslında. Yerelden yola çıkıp küresel düşüneceğiz.
Peki bizde böyle bir çaba var mı? Otantik müziğimizi dünyaya dinleten güzel çalışmalar var ama popüler müzik alanında iddialı bir çaba görünmüyor. Dünya müzik piyasasını sarsacak bir proje peşinde ısrarla koşan yok. Yurt dışında bir şeyler deneyenler ve fazla uzatmadan annelerinin ligine dönüyorlar. Peki bu iş kolay mı? Ezber yöntemlerle zor tabii ki. Dünya müziğini yönlendiren ABD’de çok müthiş bir rekabet var. Her yerden giden binlerce sanatçı adayı amansız bir zirve mücadelesi veriyorlar. Öyle gidip birkaç deneme yapmakla olmaz.
O yüzden Kore modelini öneriyorum. Orada ciddi bir yetenek bulma ve yetiştirme mekanizması çalışıyor. Yarışmalarda başarı kazananlar şirketlerde işe alınıyor, eğitimlerden geçiriliyor ve süreç profesyonelce yürütülüyor. O Ses Türkiye yarışması kaç sanatçı kazandırdı Türkiye’ye? Üç beş? ABD’deki versiyonu onlarca, Kore’deki ise yüzlerce sanatçı çıkardı. Esas önemli olan yarışmalar sonrasındaki teşvik mekanizmasıdır ve bizde eksik olan da odur. Sezen Aksu dışında sanatçı yetiştirmiş kaç sanatçımız vardır? Azdır.
Sonuç; Devlet (TRT?) desteğiyle özel sektör, sanat dünyası entegre bir çaba içine girer, iddialı global hedefler koyar ve değişik beyinler işbirliği içinde çalışırsa dünya pop müziğine katkıda bulunma şansımız var. Diye düşünüyorum.