Danışmanız. Haliyle aklımızdan bir sürü fikir geçiyor. Benzer fikirler aynı anda başkalarının da aklına geliyor kuşkusuz. O yüzden, özgün fikirleri ileride “kim bulduya” gitmesin diye kayıt etmekte fayda var.
Örneğin milli takımın forma renginin turkuvaz olması konusunda bilinen ilk makale bana ait. Öncesinde Bülent Erkmen ve Ersin Salman’ın da bunu dile getirdiği söylenir. Öyle de olmalı zaten. Turkuvaz rengine adını veren ülkede yaşıyoruz ve bunu çok sayıda iletişimcinin düşünmüş olması lazım. Bu büyük ustalarla aynı paragrafta anılmak da bana gurur verir. Öte yandan, medyada bu iş Mehmet Demirkol’un hanesine yazdı. Kitlesel medyanın gücü. Benim yazı bir şirket dergisinde çıkmıştı.
Türk kahve makinesiyle ilgili ilk resmi kayıt da sanırım bana ait. 2002 baskılı kitabımda yazdıktan birkaç sene sonra Arçelik ürünü yaptı. Kitabın sonraki baskısında “bu fikri sahiplenmek Arçelik’e ayıp olur” dedim. Eminim Arçelik içinde de bir çok mühendis bunu akıl etmiştir. Ama ben ilk kaydın gururunu yaşarım.
Etnik pazarlama konusundaki ilk makale de bana ait. Sonrasında bir çok yüksek lisans, doktora öğrencisi gelip mülakat yaptılar konuyla ilgili. Kristal Elma’nın Altın Portakal ile birleştirilip uluslar arası hale gelmesi de (Cannes gibi ama doğuya yönelik) yine defalarca yazdığım konulardan. BIM ve indirim mağazacılığının gelişimi, “low cost airline” modelinin ülkemize gelip pazarı değiştirmesi, limonata gibi yerel ürünler, İstanbul’un yirmi milyon turist hedeflemesi de doksanlardan itibaren takıntı haline getirdiğim konulardı.
Olaylar yaşanır, tarih yazılır. O yüzden kayda girmek iyidir. Özellikle internet sayesinde bu çok daha kolay artık. Aşağıdaki fikirlerimi de aynı nedenle kayda geçiriyorum bugün. Terzi olarak kendi söküğümüzü dikelim arada.
Kayda girsin lütfen:
Yaşanan global krizin mahiyetiyle ilgili olarak, 2010 yılında çıkan ve satmayan İleri Dönüşüm Kutusu adlı kitabımda şunları demiştim:
- Krizin temel sebebi arz fazlasıdır. Endüstride artan verimlilik mal arzını geometrik artırdı ama alıcı o hızla artmıyor. Üstüne, endüstride artan verimlilik işsizliği büyütüyor.
- O yüzden kriz geçici değil, kalıcıdır. Yapısaldır. Sanayi devriminin sonudur.
- Krizden çıkmak için Türkiye’nin dev projeler (piramitler) yapması ve sanayi dışı istihdam alanları yaratması önemli.
- Kalıcı olarak yırtmak için ise gelir dağılımının düzelmesi, paranın tüm ekonomide, kılıcal damarlarda tur atar hale gelmesi lazım.
İleri Dönüşüm Kutusu kitabındaki temel tezler her geçen gün kendini ispatlıyor. Günü gelince kıymeti anlaşılacak diye bekliyorum. Kayda girsin.
Önümüzdeki döneme dair iş beklentilerimden bazıları ise şöyle.
- Türkiye’de kent turizminin (hafta sonu turizmi) oranı %5’lerden 15’lere çıkacak.
- Türk üniversitelerine özellikle Arap ülkelerinden öğrenci yağacak
- Sağlık turizmi ülkenin en önemli gelir kaynaklarından biri olacak (Yetmişlerde ülkenin en iyi beyinleri tıbbı seçmişti. Bunun bir karşılığı olmalı)
- Hazır giyimde bildik markalar değil yeni aktörler çok yeni konseptlerle dünya markası olacak
- Sosyal medyada bu topraklardan yeni global markalar çıkacak
- Türkiye’de korumacılık artacak, çağdaş bir yerli malı kampanyası gündeme gelecek
Bu artık bir öngörü olmaktan çıktı ama beş sene içinde üniversiteye girişte merkezi sistemin biteceğini, on seneye kadar da ülkedeki test diktasının sona ereceğini ve gençlerin rahat bir nefes alacağını tahmin ediyorum.
Sporla ilgili bazı beklentilerimi de kaydedeyim. İnsanlar artık eskiye göre çok daha atletik ve uzun. Deyim yerindeyse sahalara sığmıyorlar. Eskiden smaç yapan basketçi parmakla sayılırdı, şimdi basmayanı dövüyorlar. Voleybol filesi de erkeklerin beline gelmeye başladı. İşte bundan çıkardığım sonuçlar ve beklentiler:
- Futbol maçları 11 yerine 10’ar kişi oynanırsa fark netleşir, heyecan ve skor artar.
- Basket potası 10 cm yükselebilir. Ribaunt mücadeleleri ve bloklar daha zevkli hale gelir.
- Basketbol saha ölçüleri enden 2 metre genişleyebilir. Bu, oyun varyasyonlarını zenginleştirir. Mevcut durumda, yandaki dar koridordan üçlük atmak da çok zor.
- Voleybol filesi de en az 20 cm yükselmeli diye düşünüyorum.
Ve son olarak, kişisel hayallerim:
Simit Sarayı’nın on bininci mağazasının açılışında danışman sıfatıyla bulunmak.
Markaname’yi büyütüp özel bir dil enstitüsüne dönüştürmek ve Türkçeye yüzlerce yeni terim kazandırmak.
Eskişehirspor’un başına geçip, birkaç yıllık istikrarlı çıkış sonrası Şampiyonlar Ligi finali oynamak.
O olmazsa İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı…
Kayda girsin de sonra “tesadüfen geldi” demesinler.