Orta Gelir Tuzağı 18.05.2013

Geçen yıl MÜSİAD’ın gündeme getirdiği orta gelir tuzağı kavramı ekonomi elitinde iyi yankı buldu ancak tartışma fazla uzamadı. İhtimal ki ekonomiyi yönetenlerin verdiği mesajlara ve korunmak istenen psikolojik ortama çok uymadı. Tamam. Konunun kamuoyu önünde tartışılmamasını (politik nedenlerle) anlarım. Ancak birileri bir yerlerde hala bunun üzerine kafa yoruyor olmalı çünkü tespit çok doğru ve yerindeydi.

MÜSİAD tehdidi şu şekilde özetlemişti.

Orta gelir tuzağı olarak adlandırılan kavram, en basit haliyle, orta gelirli statüsüne kavuşmuş ülkelerin, çok uzun yıllar boyunca bu seviyede kalıp, yüksek gelirli ülke kategorisine geçememesi şeklinde tarif edilebilir. Nitekim bu ülkeler, hızlı bir büyüme ile düşük gelirli ülke olmaktan kurtulmakta, ancak orta gelir düzeyine ulaştıklarında yavaşlamaya başlamaktadırlar. Sonuç olarak, uzun süre yerlerinde saymakta ve adeta bir sarmalın içinde hapsolmaktadırlar.  Tayland, Filipinler ve Malezya’nın yanı sıra çok sayıda Latin Amerika ve Güneydoğu Asya ülkesinin de bu tuzaktan hala çıkamadığı görülmektedir.

Doğruya doğru. Türk ekonomisi iyi gidiyor, global krizden az etkilendik ama kişi başı gelir de beş yıldır on bin dolara takıldı. Büyüme iyi ancak eski hızında değil. İnşaat dışında çok canlı, umut veren bir sektörümüz yok. O da yeni KDV artışıyla hız kesebilir. Halbuki hayalimiz, hatta resmi hedefimiz Cumhuriyetin 100.yılında kişi başına 25 bin doları yakalayıp sınıf atlamak. Bugün, görüşüne değer verdiğim bir çok yazar ve analist 2023 hedeflerinin müteahhitlik ve fasonculukla tutulamayacağını düşünüyor.

Son on yılın doğru değerlendirilmesi lazım

Hükümetin en büyük kozu ekonomik performansı. Gururlanmakta haklılar da. Ancak işin doğrusu şu; Son on yıl Türkiye’nin büyük sıçrama gerçekleştirdiği bir altın çağ değil, sadece geçmişteki hataların tekrarlanmadığı “iyi” bir dönemdi. Gösterdiğimiz performansın Kore-Brezilya seviyesinde bir “soft power” patlaması olmadığını kabul etmezsek 25 bin dolar için gereken adımları atamayız. Yetmişlerden iki binlere Türkiye ekonomisini yönetenlerin yaptığı büyük hataları tekrarlamaması ve kronik enflasyonu bitirmesi AK Parti’yi geçmiş tüm hükümetlerin üzerinde bir başarı puanına yükseltti. Helal olsun. Ancak son on yılın yükselen grafiğini fütursuzca uzatıp 2023 hayalleri kurmak yanlış.

Neden?

Türkiye makro dengeleri iyi takip ediyor. İşsizlikle mücadele iyi. Dış ticarette insan üstü bir çaba var. İç piyasa canlı. Tarım fena yönetilmiyor. Bütün bunlar iyi hoş da işte sizi ancak on bin dolar seviyesine getiriyor. Ondan yukarısı için başka şeyler lazım: Teknolojik liderlik, popüler kültür ihracatı, markalaşma, hükümet liderliğinde global satın almalar ve stratejik sektörlere yatırım politikaları gibi nispeten yeni konular.

Yetişmiş insan gücü yetersiz

Açıkçası Türkiye’de bu işleri yapacak yetişmiş insan gücü kısıtlı. Yüz yıllık ticari geleneği olan aileler fazla değil. Köylü bir toplum büyük bir iradeyle önce sanayiciliği, sonra dış ticareti öğrendi ama bu kadarı bizi o alanlarda dünya lideri yapmaya yetmiyor. Öte yandan bu topraklardaki başarma hırsı da başka hiçbir yerle kıyaslanamaz. Benim konum olan pazarlama (marketing) ülkede seksenlerin sonunda tanınmaya başladı. Bugün bir çok global şirketin önemli noktalarında doksanlarda yetişmiş Türk pazarlamacıları var.

Açıkçası az da olsa yurt içi ve dışında kendini geliştirmiş insanlarımız var ancak bunların kamu ile bir araya gelmesinde zorluklar yaşanıyor. Araştırma sonucudur, ülkedeki reklamcıların sadece %1’i AK parti seçmeni. O yüzden TL ve İstanbul 2020 Olimpiyat logosu vb sembol üretiminden Türkiye’nin global iletişimine tüm üst düzey konularda vasat işler yapılıyor. Ülkedeki kariyerli mimarlar içinde de AK Partili olduğunu zannetmiyorum. Ondan dolayı Ataşehir’e yapılan cami de Çamlıca’ya yapılacak olan da kimsenin içine sinmiyor.

Oturup Konuşamıyoruz

Öte yandan, çağdaş mimarların yaptığı çağdaş camileri ben de pek beğenmiyorum ama oturup bunu konuşamıyoruz. Konunun tarafları bir araya gelip iki gün arama konferansı yapsa ardından herkesi memnun edecek tasarımlar çıkmaya başlar. Geçtim camiyi, Türk mimarisi konut sektöründe dahi çağdaş ve özgün bir açılım yapamadı henüz. Dubai modeli kuleler dikip duruyoruz. TOKİ dünya iş literatürüne girecek bir paylaşım modeli kurdu ama ekip ve kültür bir yere kadar.

Marka kentler gibi afili seçim vaatlerinin arkasından yapılan hiçbir ciddi iş yok. Türkiye’de sadece Menderes Türel kariyerli bir şirkete marka şehir çalışması yaptırdı ama o da uygulanmadı. Sonuç; Antalya’ya  gelen turist sayısı artıyor, gelirler azalıyor. Turizmde de katma değer yaratamıyor, vasata talim ediyoruz.

Teknoloji alanında örneğin arge desteklerinin artmasını takdirle karşılıyorum ama maalesef bunlar da bilerek yapılmıyor. Kore’deki gibi bazı işlerde hükümetin kesin iradesi ve müdahalesi lazım. Ancak onun için de mikro ekonomi ve iş bilmek gerek. Ayrıca TÜBİTAK’ın geliştirdiği yerli işletim sistemi Pardus’a destek olunmazsa, yerli arama motoru için samimi çaba gösterilmezse bu iş de olmaz. İşi bilmezseniz küçük üreticilerin yerli otomobil hayallerinin peşinden koşarsınız. Öbür taraftan küresel bir şansı olan Temsa gider, Uzel gider, ardından bakarsınız.

Sözün özü; bugün ekonomiyi yönlendirenlerde milli geliri on binde tutacak istikrar ve irade var, ancak 25 bine çıkaracak vizyon ve birikim eksik. Zaten hükümetin katma değer getirecek dış ticaret, Turquality, kültür ve turizm gibi işlerini devşirme kadrolar yürütüyor. Sayın Başbakanın beğenmediği öğretim üyelerinin yetiştirdiği soran, sorgulayan, özgür düşünceli beyinlere gelecekte daha çok ihtiyacı var. Yoksa orta gelir tuzağı kaçınılmaz.

Yorumlar
Bütün Yorumlar.
Yorumlar