Kişisel Değerlendirme
EuroBasket |
1……10 |
Vurucu | 8 |
Tek fikir üzerine kurulu | 9 |
Hedef izleyiciye uyar | 9 |
Ürün filmin kahramanı | 10 |
Zevkle izlenir | 10 |
Basketbolu güçlendirir | 10 |
Garanti’yi güçlendirir | 8 |
Eski bir yazımda şöyle demişim; “Ticaret dışı alanlarda nadiren gelen uluslar arası başarılar ancak vizyonu ve azmi ülke standartlarının üzerinde birileri, özverili sponsorlar ve toplumsal destek olduğunda gerçekleşiyor.” Futbolda bunu görüyoruz. Basketbol ise ikinci ulusal sporumuz olma yolunda giderek rakipsiz kalıyor.
Başarının temel faktörlerinden biri olan sponsor desteği basketbolun can damarı. Bu sponsorluktan özellikle Efes Pilsen ve Ülker’in ticari anlamda da yararlanıyorlar olması işin en sağlıklı yönü. Örneğin Tofaş’a basketbol sponsorluğu kategorik olarak pek uymuyordu ama daha da önemlisi, Tofaş yıpranmış ve kurtulunması (en azından yeni bir rol verilmesi) gereken bir marka iken ona yatırım yapılması anlamsızdı. Tuborg’un da Efes karşısında yenilgiyi peşinen kabullenmek demek olan sponsorluğu yararsızdı ve bitti. Yani markaya katkısı olmayan sponsorluklar pek yürümüyor.
Başarının ikinci faktörü olan vizyon sahibi ve azimli basket insanları bu ülkede var. Federasyon ve önemli kulüplerin yöneticileri, altyapı hocaları, koçlar ve işi bilen yazarlar…
Gelelim üçüncü faktör olan seyirciye. Ligimiz çok kaliteli ve bilet fiyatları da düşük olmasına rağmen normal maçlara fazla giden yok. Öte yandan Avrupa maçlarında Abdi İpekçi dolup taşıyor. Bir de kulüp takımlarının iddialı olduğu maçlarda futbol seyircisi geliyor. Demek ki bir sahiplenme ve iddia gerekiyor. Bizde olaydan sportif zevk almaya gelen kitlenin azlığı hep söylenir zaten, yeni bir şey değil.
Bu açıdan bakıldığında ay sonu başlayacak Avrupa Şampiyonasında milli takımımızın maçlarının hınca hınç tribünlere oynanacağını tahmin etmek zor değil. Zaten oynayan reklamın milli maçlara seyirci çekmek gibi küçük bir hedefi olmadığı kesin. Hedef, basketbolun Türkiye’deki ikinci büyük çıkışını ateşlemek gibi geliyor.
Biliyorsunuz basketbol Türkiye’de birinci çıkışını Beyaz Gölge dizisi ve milli takımın iyi bir performans gösterdiği 1981 “Çalenç” (!?) turnuvası sonrasında yapmış idi. Takip eden yıllarda altyapı yatırımları, sponsorlar ve son iki yıl içinde kariyerlerini yurtdışında sürdürmeye başlayan beş Türk basketbolcu ile bugüne geldik. Yani ikinci patlama için her şey hazır.
Ve 12 dev adam filmi (olacaksa) bu patlamada kilit rol oynayacak, tarihe geçecek gibi görünüyor. Bir reklam filmi bu kadar etkili olabilir mi derseniz cevabım evet. Filmle ilgili ne söyleyeyim? Sadece olağanüstü. Seyretmeye doyulmuyor Bu filmin de katkısıyla coşkulu bir dönem yaşayayıp basketbol konuşacağız. Eğer bir de ilk dörde girersek tadından yenmez. Ama aslında filmin gerçek etkinliğini milli takımı etkilemeyen maçlardaki seyirci sayısı gösterecek.
İşler umulduğu gibi giderse, bundan sonra kalıcı basketbol seyircisi yaratmak için kollar sıvanmalı. İstanbul kökenli şirket takımları bir taraftar kimliği yaratmada başarılı olamıyorlar. Bence çözüm, sponsorluğu bir “bölge-il” kimliğiyle birleştirmede. Tofaş geçmişinde daha çok bir Bursa takımı olarak öne çıkmış, başarı kazanmıştı. (Doğru isim Palio-Bursa idi.) Pınar Karşıyaka doğru bir kimlik. İleride sponsor ağırlığını artırdığında daha iyi yerlere gelebilirler. Ve eğer yeni bir marka yükselen basketbola ciddi yatırım yapmak istiyorsa öncelikle Ankara kaynaklı olmalı. Örneğin; Gima-Ankara. Veya diğer örnekler; Sütaş-Bursa, Sansu-Antep, Danone-Adanasa veya Brisa-Kocaeli…gibi sıralanabilir.
Peki ne zaman bilet gelirleri de anlamlı hale gelecek? Ona daha çok var. Henüz futbolda bile başaramıyoruz. Bu krizden önce de böyleydi. Baba kültürünün yerleştirdiği beleşçilik genlerimize kazınmış bir kere.