Geçen ay bir günlüğüne Almanya’ya fuara gittim. Akşam otele vardım ve yemeğe çıkana kadar odada yaklaşık 45 dakika CNN izledim. Rastladıklarım şöyle:
- “Angola’ya yatırım yapın” reklamı.
- Nijerya’nın imajını (corruption vs) düzeltme program tanıtımı
- Mısır’ın turistik tanıtım reklamları
- Air Malta vesilesiyle Malta’ya ve Malta’lı olmaya dair bazı değerlerin yüceltildiği bir reklam
- “Qatar is ready for business” temalı Katar’a yatırım yapın reklamı.
- “Love Cyprus” temalı Kıbrıs (resmi politika gereği “Rum kesimi” dememiz lazım) reklamı.
- “Zurichdynamics” diye bir şey. Başlarda çıktığı için not almadım ama o da Zürih’e yatırım yapın filan diyordu. Hala ne yatırımıysa? Anlamadım.
- “Incredible India” başlıklı Hindistan tanıtım reklamı.
- Bahreyn’in geleceğin açık fikirli, modern Orta Doğu şehri olduğunu anlatan ve haliyle yatırıma çağıran reklamı.
45 dakikada bunları gördüğüme göre, şöyle bir araştırsam bir o kadar daha ülkesine turist veya yatırımcı çekmeyi hedefleyen reklam/kampanya bulurum herhalde.
Ertesi gün de şekerleme fuarında yarım günden biraz fazla zaman geçirdim. Yıllardır bir sürü fuara gider dururum ama ilk kez böylesine “milliyetçi” olanını gördüm. Ülkeler örgütlenmiş ve ürettikleri şekerlemelerin daha iyi olduğuna dair ciddi bir iletişim çabası içindeler. Hani teknoloji veya moda ürünü olsa anlarım. Seramik veya şarabı da kabul ederim. Peki, Belçikalıların çikolata ile kendini ayrıştırmalarını da anlayalım ama “Polonya şekerlemelerini” neden tercih etmem gerektiğine pek ikna olamadım. Daha doğrusu ülkelerin bunu bir ayrışma sebebi olarak görüp çaba harcamalarını önemli bir gelişme olarak kaydettim.
Şekerleme fuarındaki ülke standları/bölümleri de şu şekilde sıralanabilir:
- Belçika çikolataları bölümü (OK)
- İtalyan hamur işleri salonu (bu da tamam)
- Fransız tatlıları bölümü (kabul, idare eder)
- Amerika’nın dünyayı gülümseten şekerlemeleri (biraz zorlamaya başlasak da Amerikalılar iknada fena değillerdir. Her zaman makul bir sebep bulurlar. Bkz Irak işgali.)
- Brezilya’nın şeker dünyası (aldırıcı bir sebep bulamadım ama tasarım güzeldi)
- Mısır şekerlemeleri (yani)
- Polonya şekerlemeleri (yok artık, bir şey mi kaçırdım?)
- Meksika’dan şekerleme (acı mı?)
- Ve inanmayacaksınız “food from Britain” diye bir program vardı. (inanın diye logosunu yana ekledim) Tek yenebilir şeyleri fish&chips olan bir ülke de buna cesaret ediyorsa varın dünyada ekonomik milliyetçiliğin vardığı noktayı siz düşünün.
Bu arada bizim milli duruşumuz da gayet iyiydi. Şaka yapmıyorum. Fındık tanıtım grubunun standı ve tanıtım malzemeleri, Antep Fıstığı promosyon grubunun standı düzgündü. Karaman ve Antepli üreticilerin logo ve ambalajlarındaki zaafı bir kenara koyarsak, geleneksel kuruyemişler, lokumlar ve bisküvi üreticileri anlamlı bir bütünlük oluşturuyordu. Ayrıca İhracatçı Birliği’nin kiraladığı ortak stand ve buradan verilen hizmetler çok çok iyiydi. Yani geleneksel Türk ürünlerini ve konukseverliğini en iyi şekilde sergiliyorduk. Gurur duydum.
Şimdi diyeceğim şu ki biz kendi aramızda yıllardır tartışıp duruyoruz ve Emin Çölaşan zihniyeti hala “ülke pazarlaması” mevzuunu kavrayamasa da görünüşe göre ortalamada bir yerlere geliyoruz ama dünya da uyumuyor. Ülkeleri, şehirleri, ülkelerinde üretilen ürünleri tanıtma/pazarlama konusularında herkes büyük bir yarış içinde.
Çok daha hızlı ve yaratıcı olmak mecburiyetindeyiz. Artık ülke tanıtımımız için şık filmler yapmak yetmiyor çünkü herkesin filmi gerçekten şıktı. İzlediklerim arasında vasat bir film görmedim. Fuarlarda stand açmak da yetmiyor, daha fazlası lazım.
Kimsenin yapmadığını yapmak, bulmadığını bulmak ve insanlara yeni satın alma sebepleri sunmak zorundayız. Rekabetçi avantajlarımızı bulup çıkarmalı, başaranı teşvik etmeli, ürün geliştirmeli, pazar geliştirmeli, çok daha yaratıcı pazarlama planları yapmalıyız. Ha, bir de boş gündemleri ve tabuları aşmamız, kafatası milliyetçiliğinden marka milliyetçiliğine geçiş yapmamız gerekiyor ama o başka bir yazının konusu.