Önce logo vardı. Markayı genelde logo temsil eder, güzel logolar yapanlar fark yaratırdı. Sonra yanına bazı semboller geliştirildi. Lastik adamlar, palyaçolar, ayıcık ve sincaplar da markaları anlatmaya başladılar.
Aynı dönemde güzellik de bazı uzuvlar tarafından temsil ve tarif ediliyordu. İri menekşe gözler, kalın kiraz dudaklar, bazı iri organlar… Bunlardan biri bile, dünya çapında şöhret için yeterli olabiliyordu.
Sonra markalar giderek tüketiciye sundukları fayda ve hayata kattıkları değer ile sunumlarını zenginleştirdiler.
Aynı zamanlarda, güzellik yarışmalarına katılanlar da dünya barışı mesajları vermeye…
Giderek duyusal pazarlama veya 360 derece iletişim kavramları hayatımıza girdi. Markaların müziği, kokusu, felsefesi konuşulmaya başladı.
Güzelliğin tanımı da değişmeye başladı. Sadece kaş göz değil, genel olarak hatlar, tarz, aksesuvarlar, renkler, koku vs önem kazandı.
Bugün en iyisini de yapsanız, bir logo ile derdinizi anlatmanın imkanı kalmadı. Bu iş az sayıda sanatçının tekelinden çıktı. Grafik eğitimi almış bir çok kişi iyi logo ve kurumsal kimlik tasarlar oldu.
Bugün çok güzel gözlere, dudaklara veya kaslara sahip olmak da güzel kategorisine girmenize yetmiyor. Çünkü makyaj imkanları, spor ve estetik ameliyatlarla bunlar da ulaşılabilir oldu. Güneş gözlükleri, yüksek topuklar, korseler-sütyenler yardıma koştu.
Hala logoda takılı kalmış geleneksel sanayici-esnaf kesimi logoları büyüte büyüte sokakları, market raflarını kirletti ve karmaşıklaştırdı. Artık baktığınızda hiçbir şey görmüyorsunuz. Buna çare olarak bu kesim logoları daha da büyütüyor. Çünkü başka bir şey bilmiyor. Her taraf dev tabelalar, totemler doldu.
Güzelliği, dikkat çekmeyi eskisi gibi düşünenler de bitmez tükenmez müdahaleler ve ameliyatlarla vücutlarını yapaylaştırmaya başladı. Yüzlerde ifade, yapılan işlerde samimiyet kalmadı çünkü herkes o bölgenin ameliyatlı olduğunu anlar hale geldi. Sokaklar birbirine benzer insanlarla doldu.
Günümüzde büyük markalar sadece bir logo veya sembol ile farklılaşamayacaklarını anladılar. Logolarını gerektiğinde traşlayıp revize ediyorlar. Ancak artık tasarımda bütüncül bir kimlik yaratıp logo görünmeden de hangi marka olduğunun anlaşılması hedefleniyor. Konunun öncülerinden Starbucks’a uzaktan veya içeriden baktığınızda, logoyu görmeden dahi orasının neresi olduğunu anlıyorsunuz. Simit Sarayı’nda ayın şeyi yapmaya çalıştık. Çizgili kraft doku, kırmızı kuşaklar, susamlar ve anahtar görsellerle logoya gerek kalmadan tanınır kılmak için uğraştık. Aynı yaklaşımı Garanti Bankası’da benimsedi örneğin. Klasik baskı alanlarının dışına taşan çizgileriyle kendini çok uzaktan hissettiriyor. Öte yandan Yapı Kredi ise logoyu büyütmeyi tercih etti aynı dönemde. Star TV’ye yabancı bir ajans logoyu göze sokmayan, bütüncül bir tasarım yaptı. Sabredilse markayı farklılaştıran bu yapı oturacaktı belki ama durumu anlamayan birileri logonun içini “doldurdu”.
Günümüzün güzel kabul edilen insanları spesifik unsurlardan, organlardan ziyade tepeden tırnağa uzanan bir siluet, bütüncül tarz ve tavır ile ayrışıyorlar.
Artık markalar tek mesaj ile, 30 saniye televizyon reklamıyla günü kurtaramıyor. İçerik gün be gün daha çok önem kazanıyor. Belki televizyon reklamında aynı mesajı tekrarlayıp durabilirsiniz ama sosyal medyada bu yürümüyor. Kendinizi çeşitlemeniz, yenilemeniz ve her yeni konuya uyarlamanız gerekiyor. Bunun olmazsa olmazı da samimiyet. Ayrıca markanın değerlerini, kimliğini kavrayıp onu değişik alanlara uyarlama becerisi…
Artık ünlü sanatçılar, cemiyet insanları da kırk yılda bir göründükleri sahne veya perdeden verdikleri düz mesajlarla, canım ciğerim edebiyatıyla durumu kurtaramıyorlar. Özel hayatları, tercihleri, topluma yaptıkları katkılarla inandırıcılık ve ilgi sağlayabiliyorlar. Samimiyet ve sağlam bir sosyal içerik olmadan da şöhreti sürdürmek kolay değil bugün.
Özetle;
Sevgili Türk sanayicisi ve perakendecisi; bugün sadece logoyu büyütmek, daha büyük tabela ve totemler yaptırmak, eşinizin sürekli estetik operasyonlarla kendisine iri dudak, iri göğüs vs. yaptırtmasından farksızdır. Bu çabalar hem markanızı daha güzel, daha görünür yapmıyor, hem de ortada samimiyet kalmıyor. Bir sürü de masraf. Aman dikkat.