Tabii ki Vehbi Koç, Nejat Eczacıbaşı gibi vizyoner liderler sayesinde bu işleri çok önceden bilen ve uygulayanlar oldu ama genel olarak Türkiye iş dünyası kurumsallaşma fikri ile seksenlerde tanıştı. Sayısı artan yabancı şirketler, küreselleşme, hayatımıza yeni giren yönetim kitapları, eğitimleri, konferanslar, medyada artan ekonomi gündemi filan…o aralar ciddi bir zihinsel dönüşüm yaşadık.
Özelleştirmeler, borsa, halka arzlar, bireysel bankacılık gibi gelişmeler sonrasında bir çok alanda iş yapma şekilleri değişti. Doksanların başında demir perdenin çökmesi neticesinde kapitalizm global hakimiyetini ilan etti ve Rusya’dan Çin’e tüm dünya farklı bir yere gitti. Herhalde yirmi sene kadar dev kurumsal şirketlerin iş modelleri hiç sorgulanmadı. Doğru yol bulunmuştu. Tüm ülkelerde bizim gibi genç idealistler bu global sisteme nasıl adapte oluruz ve giderek nasıl üstünlük sağlarız, nasıl fark yaratırız ve zenginleşiriz diye kafa yordu. Dünyada para arzı inanılmaz arttı ve bu da gelişmekte olan ülkelerde ciddi büyümelere yol açtı. Kişi başı gelir bir-iki binden on bin dolarlara yükseldi.
Ta ki 2008 krizine kadar. Bu kriz kimilerine göre dönemsel bir balon patlaması idi ve hızla normale dönülecekti. Benim inandığım düşünürlere göre ise o yapısal bir kırılmaydı ve mevcut sistemi kökünden değiştirecekti. Bunun muhtemel sonuçlarını anlatmak için yazdığım İleri Dönüşüm Kutusu kitabındaki görüşleri hala savunuyor ve zaman zaman dile getiriyorum.
Sistemin temel çıkmazları şöyle;
Tarım ve sanayideki verim artışı nedeniyle dünya nüfusunun dörtte biri insanlık için gerekli her şeyi fazlasıyla üretiyor. Kalanlar için iş sorunu var ve robotların, uzayan insan ömrünün de etkisiyle bu ciddi bir yapısal sıkıntı.
Ekonomiler hızla büyüdü ama gelir adil paylaşılmadığı için çoğu gelişmekte olan ülke orta gelir tuzağına takıldı. Köyden kente göç ve orta sınıfın gelişimi kaynaklı ekonomik büyümeler durdu.
Para arzı hızla arttı ancak daha büyük paketler halinde dolaşmaya başladığı için ekonomideki sirkülasyonu azaldı. Yani merkez bankasından çıkan para sokakta bir tur atıp doğrudan bazı özel servetlere/fonlara eklenir hale geldi.
Büyük sermaye sahipleri parayı yatıracak yer arıyor ama bu da eskisi kadar kolay değil çünkü hem alacak işler azaldı, hem de kurumsal yapılar her yerde verimli olamıyor. Bu kurumsal şirketlerdeki üst düzey profesyonellerin rolleri ve maliyetleri de hak etmedikleri kadar arttı. Yani toplumun büyük kesimi işsizlik sorunu ile karşı karşıya iken büyük kurumlarına sadakat ile bağlı ve yükselmek için gerekli ayak oyunlarını iyi bilen bir zümre çok ayrıcalıklı hale geldi. Bunun yarattığı toplumsal gerginlik er ya da geç patlar.
Fırsatlar Neler?
Toparlarsam, bu sene Türkiye ekonomisindeki belirsizliğin de etkisiyle büyük kurumsal şirketlerde artan bir emniyet kaygısı göze çarpıyor. Maliyetlerin azaltılması, sabit giderlerin düşürülmesi, konsolidasyon, yeniden yapılanma projelerinin biri bitiyor biri başlıyor. Bana sorarsanız 2018 senesinde global devler ciddi olarak frene basacak. Peki buradan kime ne fırsatlar çıkabilir?
Küresel devler karşısında yıllardır hareket alanı bulamayan yerel markalarımız bunu fırsata çevirebilir. Biraz daha stratejik davranıp cesaret ve esneklikleri ile paylarını artırabilirler. Yıllardır gayrimenkule yatırdıkları kişisel birikimlerini işlerini büyütmek ve piyasadan daha fazla pay almak için harcayabilirler.
Çok uluslu şirketlerde yetişmiş, işi bilen profesyonelleri kadrolarına katabilirler. Malum, oralarda sürekli yeniden yapılanma projeleri yapılıyor ve bir çok deneyimli profesyonel işsiz kalıyor.
Dünya çapında markalar satın alabilirler. Böyle dönemlerde globaller marka sayısını azaltma yoluna giderler. Çok öncelikli olmayan markaları elden çıkarıp giderleri ve riskleri azaltmak, finansalları düzeltmek işlerine gelir. Benim önerim Türk şirketlerinin, devlet desteğini de arkalarına alarak eski-köklü marka arayışına çıkmalarıdır. Büyük şirketler yüzlerce markalarını ya piyasadan çektiler, ya da sattılar son on yılda. Bu trend sürer diye düşünüyorum.
Yani önümüzdeki yıllar kurumsal jargonla hava atıp aslında bir şey üretmeyen, sürekli “bottom line”a bakıp risk alamayan, koltuğu sağlama almak için gelişen koşullara göre gerekli esnekliği gösteremeyen profesyonellerin yönettiği fonların kaybedip cesur, esnek ve stratejik düşünen yerel patronların kazandığı bir dönem olabilir.