Peşinen söylemek isterim ki, futbol erkek sporudur, kadınlar sevmez şeklindeki genellemelere katılmam. Çünkü futboldan hoşlanmayan erkekler de futbolu çok seven kadınlar da var. Mesele hormonda değil oyunun yapısındadır. Geçmişte erkekler daha sosyal olduğundan futbolda ibre şimdilik onlardan yanadır. Çünkü bu oyunda ya tüm benliğinle varsındır, ya da yoksundur. Yarım futbolseverlik yoktur. Diğer sporlarda ise durum farklıdır. Basketbolu arada sırada seyretsen de oyundan keyif alırsın. Atletizmi bir sonraki olimpiyata kadar unutursun ama futbola ara veremezsin.
Futbolda oyunun amacı (goal) gol atmaktır. Ama koca bir doksan dakika golsüz sonuçlanabilir. Ortalamada da 1-2 gol sevinci yaşar bir takım taraftarı. Kağıt üzerinde sıkıcı görünür. Öte yandan, örneğin basketbolda sürekli sayı olur. Blokları filan da saydığında taraftar ortalama elli kez mutlu olur bir maçta. Tenis veya voleybolda da sürekli sayı alma-verme vardır. Basketbol ayrıca daha hızlıdır ve estetiktir. Seyirci sahaya yakındır, daha fazla işin içindedir.
Neticede futbol salt oyun olarak belki daha sıkıcıdır. Örneğin hayatında hiç futbol ve basketbol maçı izlememiş birine ikisini de izlettirin, muhtemelen basketi tercih eder. Peki nedir futbolun büyüsü? Bütünselliğinde, bir yaşam tarzı olmasında.
Futbol öncelikle seks gibidir. İdeal bir geceyi örnek alırsak; önce akşam yemeği/bar, sonra yoklamalar, peşrev, yatak derken nereden baksanız saatler süren bir süreç var ortada. Sonuç; bir orgazm. Elli tane değil. Futbol maçı da öyledir. Önceden muhabbeti, iddiası. Belki maç öncesi buluşup iki tek atması. Sonra da stada gidip bağıra çağıra geçen iki saat. Nihayetinde, saatler süren bir süreci takip eden tek bir gol, orgazm gibidir. İkinci gol keyfi katmerler, üç ve fazlasının ise sekste de pek karşılığı yoktur.
Bu işin oyun kısmı. Bir de tüm hayatınıza yayılmış bir hikaye üretimi, rekabet, itişme, iddialaşma süreci vardır. On yılların biriktirdiği, temeli bazen ideolojik olabilen husumetler vardır futbolda. Yıllar süren düşmanlıkların dostluğa dönüşüverdiği iniş ve çıkış anları yaşanır mesela. Bunlar bir futbolseveri renklere hayat boyu bağlar ve aktif tutar. Bir maça giden taraftarın tek önceliği iyi oyun ve skor değildir. Rakip taraftarla uğraşır, hakemle uğraşır, politik mesajını verir. Sahadaki futbolcuların çoğuyla bir aşk-nefret ilişkisi vardır. Gerginlik ve taşkınlık doğasındadır. Futbol maçı sinema seyreder gibi seyredilmez. Bu sadece Barcelona taraftarına has bir şeydir çünkü orada dünyanın en rafine futbolu seyredilir. Peki onun dışında dünyanın binlerce kentinde her hafta oynanan yüz binlerce maçta insanlar nasıl tatmin olur? Hikayeler, aşk ve nefret ilişkileri, aidiyet ve iddia ile. Total futbol dedikleri tam bu değildir ama futbol böyle total bir şeydir. Ortalama bir futbolseverin kendi takımları dışındaki maçlarla da ilgisi vardır. Hepsinde taraftır mesela. Başka bir sporda böyle bir şey yoktur.
Bunları niye anlatıyorum?
Futbolu yönetenler şunu bilmeli; Futbol tiyatro gibi seyredilmez. Agresif bir spordur. Ancak bu durum şiddete taviz verilmesini gerektirmez. Futbolda yapılması gereken şey taraftarların birbirine, sahadaki oyunculara ve çevreye zarar vermesinin kararlı bir şekilde engellenmesidir. Sahalara şiddeti sokanlar sayıca çok azdır. Bire bir takip edilerek rahatlıkla devre dışı bırakılabilirler. Kulüplerin bunları sahiplenmesi de çok kolay engellenir. İletişim meselesidir. Halbuki bugünün stat güvenlik konsepti; taraftar diye o üç beş kişiyi cezalandıramayıp karşılığında tüm seyirciyi sıkıntıya sokmaktır. Rakip taraftarın alınmaması, geç salınması gibi toplu cezalarla polis kolaya kaçar. Bu da iyi seyirciyi işten soğutur. Siz etrafa zarar verenleri net bir şekilde ayırıp cezalandırın, kalanlar da bırakın istedikleri gibi bağırıp çağırsınlar, tepinsinler, küfür etsinler. Futbolda küfür edilir mesela. Yakışır da.
Ama basketbolda küfür olmaz. Küçücük salon, herkes bir aradadır, yakındır. Basketbol sahaya arkası dönük olarak sürekli tepinen insanlarca seyredilmez. Basketbol seven seyirci oyunun içinde olan, taktikler üzerine kafa yoran, her sayıda mutlu olan, daha entel, platonik insandır. Peki burada yaşanan sıkıntı ne? Kulüp yöneticilerinin özgün bir basketbol seyircisi yaratmaktaki beceriksizliği ve kolaya kaçmaları. Oyunlar arasındaki bu yapısal farkı idrak edemeyenler ve pazarlama bilmeyenler futbol seyircisini basket sahasına getiriyor. Onlar da ortalığı kırıp geçiriyor çünkü oyunla, ortamla, skorla ilgileri yok. Onlar futbolun doğasındaki o husumetin militan güçleridir. Yapılması gereken, yeni bir basket seyircisi yaratmaktır. Sonuçta birkaç bin kişiden bahsediyoruz, bir pazarlamacı için mevzu bile değildir.
Bu bağlamda Anadolu Efes’in son reklamı anlamlı ama ortada henüz çok entegre bir çaba görünmüyor. Ülker Sports Arena’da da futbol seyircisini en tepeye alarak iyi bir adım atıldı ama daha eksikler var. O salona Galatasaray taraftarı girene kadar da bu iş başarılmış sayılmaz.