Kişisel Değerlendirme
İstanbul Müzik Festivali |
1……10 |
Vurucu | 6 |
Tek fikir üzerine kurulu | 8 |
Hedef izleyiciye uyar | 10 |
Ürün filmin kahramanı | 7 |
Zevkle izlenir | 9 |
Markayı güçlendirir | 9 |
Başarılı festivalimiz yıllardır eskimeden, heyecanını yitirmeden taptaze karşımıza çıkıyor. Nejat Bey’i anmak, yönetimi, özverili sponsorlarını ve yıllardır birbirinden güzel kampanyalarla bize duyuran yaratıcıları kutlamak gerek.
Gerçekten her yıl iyi festival reklamları görüyoruz ancak bu yıl tele konan kuşları ben çok beğendim. Yapanlar da biliyor ki bu kampanyanın amacı hatırlatmadır. Almaya hazır, olayı bekleyen nispeten dar bir kitleye, onların beğeni düzeyine uygun bir dille “gong çalmak”. Hal böyle olunca yaratıcıların üzerinden detaylı mesaj kaygısı kalkıyor, iyi konsantre oluyorlar ve ortaya has işler çıkıyor. Bu cümleyi yazdıktan iki gün sonra, geçen yılın caz festivali reklamının elmaları toplaması yapılan değerlendirmeyi kuvvetlendirdi açıkçası. Bundan sonra da benzeri işlerin daha fazla ödüllendirilmesi kimseyi şaşırtmamalı. Kristal Elma bir yaratıcılık yarışmasıdır ve yaratıcılık, çoğumuzun zannettiğinin aksine, hedefi daraltıp sınırları iyi çizince ve müşterinin lüzumsuz müdahaleleri azalınca zirveye çıkar.
Lafı uzatmadan yine “iş”imize dönelim. İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın 2000 yılı gelir-gider tablosunda dört trilyonun biraz üzerinde gelir görünüyor. Bilet satışlarından bir, sponsorluklardan iki trilyon sağlanıyor. Kalanı da ödenek, ilan, kira vs. gelirler. Gelirler giderleri karşılayamamış ve 290 milyar zarar var. Bu iyi yılın tablosu ve bence böyle bir ülke için büyük başarı. 2001’de benzer oranları yakalamak daha zor olacaktır.
Türkiye’de sanat ve spor alanlarında pazarlar oldukça küçük. Temel neden üç bin doları aşamayan milli gelirimiz. Üstüne üstlük dünyada TV başında geçirilen süre ve ev sahibi olma oranında başa güreşen bir ulusuz. Yani dışarıda eğlenecek paramız az, hevesimiz çok daha az. Ve bu kapıları açacak anahtar olan pazarlamadan (marketing) neredeyse hiç yararlanılmıyor. Hatta edebiyatta filan pazarlamadan bahsetmek ayıp sayılıyor. E tabi, kitap-tiyatro promosyonu yapmazsan millet de parayı ev eşyasına ve sigaraya yatırır, akşama da Televole seyreder. (Bkz.TR)
Ticaret dışı alanlarda nadiren gelen uluslar arası başarılar ancak vizyonu ve azmi ülke standartlarının üzerinde birileri, özverili sponsorlar ve toplumsal destek olduğunda gerçekleşiyor. Festivalde bunlar var. Sultans of the Dance umut veren bir başlangıç. Futbolda Galatasaray bir yere geldi ama sponsor(para) eksikliğini hep hissetti. Futbol dışındaki sporlarda, müzik ve sinema dışındaki sanat dallarında bir şey yapılamıyor, ya da kalıcı olamıyor çünkü kitlesel ilgi yok.
İşin garibi, bu alanlarda dünya standartlarında bir “marketing” çabası da yok. Yine en iyisi festival. İyi tanımlanmış bir hedef kitleye başarılı ve istikrarlı bir iletişim içindeler. Ürün kaliteli. Bilet fiyatları da gerçekçi. Futbol kulüpleri bundan bir ders çıkarmalı. Milyonlarca taraftarları var ama kime ne satacaklarını ve kaça satacaklarını bilmiyorlar.
Festivalden ders çıkarması gereken başka alanlar da var. Benzeri iş modellerini ve stratejik pazarlama çabalarını tiyatro, opera-bale, müzeler, sosyal yardım kuruluşları, sivil toplum örgütleri de göstermeli. İnsanlara söyleyecek bir şeyi, satacak bir ürünü olan herkes için iletişimin evrensel kuralları geçerli.
Amerikalı beyzbol gibi uyduruk bir oyunu endüstriye çevirmiş para basıyor, otuz milyon müşterisi olan futbolumuz batakta. Bunu anlamak mümkün değil. Çözüm stratejik pazarlamada.