Birinci Kuşak
Biliyorum atalarınızdan fazla bir miras kalmadı. Ne maddi sermaye, ne sanayicilik birikimi, ne de kurumsal iş kültürü. O zamanlar etrafta bir şeyler öğrenebileceğiniz, akıl soracağınız fazla kimse de yoktu. Memlekette Oxford olsa gidecektiniz ama maalesef…
Neredeyse her şeyi sıfırdan kendiniz yaptınız. Yarışa herkesle beraber başlayıp ve bilgi, cesaret, çalışkanlık ve fırsatçılığınızla adım adım öne geçtiniz.
Bugün dev bir sanayi kuruluşunun başında gururla duruyorsunuz. Bravo. Geçekten. Şaka yapmıyorum. Heykeli dikilecek adamsınız. Hatta, artık her şeyi bırakıp bu heykel mevzuuyla uğraşmalısınız. Heykel yapın, okul yapın, deneyimlerinizi gençlerle paylaşın, tavuk, üzüm yetiştirin… Ne bileyim, yapın bir şeyler ama lütfen artık her gün fabrikaya gelip “yıkılmadım ayaktayım” pozları vermeyin. Bunlar bensiz bir halt edemez tezini ispatlamak için fırsat kollayıp vukuat çıkarmayın. Allah gecinden versin ama her canlı gibi eninde sonunda ölümü tadacaksınız ve o işler bir şekilde yine yürüyecek. Yürüdüğünü sağlığınızda görmeye çalışın. İnsanların gözünde genç ve dinç bir imajınız kalsın, koltuk değnekli haliniz değil.
Biliyorum geçmişte hep doğru kararlar verdiğiniz için özgüveniniz zirvede ama siz de bilin ki artık kaliteli ürün üretmek işi çözmüyor, eski kar marjları yok, dağıtım kanallarında insaf, ahlak kalmadı. Siz de farkınasınız ki şirkette eski sadakat yok, insanlar kendini işe vermiyor, mesela kimse Cumartesi çalışmak istemiyor. Sosyetik reklamcılar gelip dünya para istiyor, gözünüz gibi baktığınız markalarla ilgili garip şeyler söylüyor, feysbuk, twitter diyor. Evet değerli ağabeyim, bunların hepsiyle ilgili söyleyecek iki satır lafım var ama anlaşamayacağımızı da biliyorum. Boşa zaman kaybı. Şimdiye kadar 85 firmayla çalıştım, birinci kuşaktan hiç müşterim olmadı. Sizinle iş yapmamız zor. Saygım sonsuz ama olayımız farklı. Dost kalalım. Kitap filan yazalım.
İkinci Kuşak
Peder beyden işleri devralmak kolay olmadı belki ama bir şekilde bunu başardınız. Ondan farklı olarak pazarlama, reklam konularında bilgilisiniz. Ülkenin ünlü reklamcılarıyla, reklam ajanslarıyla tanışıyor ve çalışıyorsunuz. Kurumsallaşma yolunda ciddi adımlar attınız. Sonuçlarından tam emin olamasanız da süreç çalışmalarına dünya para verdiniz. Dev şirketlerden dev transferler yaptınız. Çoğu dikiş tutturamadı ayrı konu ama şirketi bir sürü yeni şeyle tanıştırdılar. Özetle; Kurumsal Karne = Hepsi Pekiyi.
Artık burası babanızın fabrikasından farklı bir yer. İşi çok büyüttünüz. Ayrıca yurt dışına açıldınız, her yıl bir sürü fuara katılıyor, elli ülkeye ihracat yapıyorsunuz. Devletle aranız daha iyi, fuarlar için ciddi destekler alıyorsunuz. Meslek örgütlerinde aktifsiniz. Çok iyi bir network oluşturdunuz. Basından, iş dünyasından ünlü tanıdıklarınız var. Ayda bir iş dergisinde veya bir gazetede görünüyorsunuz.
Sizinle çok iyi anlaşıyoruz. İş yapıyoruz. Danışmana değer veriyorsunuz, hakkımızı alıyoruz. Çok teşekkür ediyorum ama hala bir şeyleri tam olarak aşamadık. O da ürün bazlı düşünme. Size bir sürü pazarlama fikri sunuluyor ama siz onları ürün olarak görüyorsunuz. Önce ürünü hayal ediyorsunuz. Sonra onun için yapacağınız yatırımı, üretim hattını. Somutlaştırma eğiliminiz babadan kalma bir miras. Kolay kolay soyutlayamıyorsunuz. Halbuki işler son yirmi senede de çok değişti. Artık konsept bazlı, fayda/ihtiyaç bazlı düşünce hakim. Piyasada iş yapacak sağlam bir konsept bulun, sonra onun altına ürünleri yarleştirin. Orası nispeten kolay. Reklam da şart değil. Marka ismi de pek önemli değil mesela. Önemli olan onun içini nasıl dolduracağınız. Google mı çok güzel bir isim Arçelik mi? Sözlükteki kelimelerin tükendiği günümüzde yeni isimler uydurmak zorundasınız. Başta biraz garip gelecek ancak o marka içini doldurdukça anlam kazanacak. Çehre Kitabı gibi. (Facebook)
Sizinle ilişkiyi geliştirmek istiyorum. Soyut konuları anlatabilmek için bin dereden su getiriyorum. Özellikle üretim ve satış ekiplerinize, tasarımcılarınıza soyut marka fikirlerini anlatabilmek için yeni araçlar geliştirmeye devam edeceğim. İşim bu, enerjim ve sabrım yüksek. Lütfen bize destek olun. Hem sanayici bakışın izlerini, hem de şu elli ülkeye ihracat modelini değiştirelim. İki ülke seçip iki yıl zarar edelim, sonra bakın nasıl marka oluyoruz oralarda. Arayın görüşelim. Unutturmayın, Rijkenberg’in “Concepting” kitabını getireceğim gelirken.
Üçüncü Kuşak
Dedenle ve babanla yapamadıklarımızı birlikte yapabilme hayaliyle üşenmeden üniversitene gelip konuşmalar yapıyor, facebook, twitter hiçbir şeyi kaçırmamaya çalışıyorum. Sen işin başında geçtiğinde ben iyice yaşlanmış olursam Markam ekibindeki gençlerle yaparsınız artık. Ya da bizim tezgahtan geçmiş birileriyle yolun çakışır ilerde. Teması kesmeyelim. Genç iş adamları derneklerinin toplantılarına çok katılırım, oralarda görüşmeye çalışalım. Çekinme, aradan çık, kart filan ver. Bu dergide Türk reklamcılığında üç kuşak teorisi diye bir yazı kaleme almıştım. Onu da bir oku arada. https://twitter.com/guvenborca