Türkiye’nin dünyada oyun kuran, yöneten ülkelerden biri olmasını çok isterim. Bunun olabileceğine de inanırım. Neticesinde yüzyıllar boyunca dünyaya hükmetmiş bir neslin torunlarıyız. Ancak bunun hemen ve mevcut ekonomik gücümüzle olmayacağı da açık. Aksi, kendimizi kandırmaktır.
Son yaşanan darbe girişimi sırasında hükümetin, devletin ve silahlı kuvvetlerin iletişim çalışmalarını takdir ettim. Örneğin Başbakan Binali Yıldırım’ın daha ilk dakikalarda işin adını koyması müthiş bir liderlik örneğidir. Böyle belirsiz bir durumda çok az siyasi bu cesareti gösterir. Cumhurbaşkanımızın müdahaleleri de yerinde, sonrasındaki tavırları da kapsayıcıydı. Umarız böyle gider. OHAL konuşması da başlarda dengeli ve soğukkanlı idi. Ancak ilerledikçe popülist ton arttı ve büyümemizi çekemeyen küresel güçlere rağmen köprü ve otoyol yatırımlarının devam edeceği mesajı verildi. Benim için de zurnanın zırt dediği yer de orasıydı.
Dünyayı yönetenlerin çok güçlü bir Türkiye istememeleri doğaldır. Son darbe girişiminde parmakları olması da muhtemeldir. Ancak onların oyunlarına köprü inşaatı ile cevap vermek, en hafif deyimle popülizmdir. Yapacağınız her köprü ve otoyol, petrol, otomotiv ve finans devlerinin, yani küresel emperyalizmin hoşuna gider ama mesele ondan da derindir.
Bizim dünyada ya da bölgede oyun kurmak için başka şeyler yapmamız gerekir. Ancak ülkemizde kamu da iş dünyası da taktik seviyede düşünen iş bitirici yöneticilerin kontrolünde olduğu için bunları hayal bile edemiyoruz. Üst akıl diyoruz ama bizde neden o tür bir üst akıl olmadığını pek düşünmüyoruz.
Benim görüşüm şudur; Oyun kurmak istiyorsak öncelikle taktik seviyenin bir üstüne, yani “stratejik” seviyeye çıkmamız gerekir. Üstünü sonra konuşuruz.
Yıllardır anlattığım şeyleri takip eden tabloda net örneklerle açıklamaya çalıştım. Umarım bu sefer bir faydası olur.