Kişisel Değerlendirme
Çukurova Elektrik |
1……10 |
Vurucu | 5 |
Tek fikir üzerine kurulu | 9 |
Hedef izleyiciye uyar | 5 |
Ürün filmin kahramanı | 7 |
Zevkle izlenir | 4 |
Markayı güçlendirir | 6 |
Berke Barajı’nda su toplanmaya başladığını öğrendik. Tüketici olarak elektriğin kaynağıyla ilgilenmesek de, normal bir vatandaş olarak mutlu olmamız, gurur duymamız gerek değil mi? Ama kafamız karışık. Neye inanacağımızı bilmiyoruz. Acaba bir bit yeniği var mı diye düşünüyoruz belki de.
Halbuki olay çok açık. Koskoca baraj orada duruyor, saklanacak ya da maniple edilecek bir durum yok. Ticari açıdan bakıldığında da mantıklı… Enerji, şu an Türkiye’nin en karlı işlerinden biri. Merak eden, yeni açıklanan dokuz aylık bilançolara bir göz atsın. Enerji sektörü, devletin küçülürayak yaptığı son kıyakların yoğunlaştığı alandır. Bankacılıkta, sosyal güvenlikte, tarımda ve belki kamu personeli ve harcamaları alanlarındaki kara delikleri tıkayan devletin maalesef uzunca bir süre kapatamayacağı delik enerji alanındadır. Aslında yeni yasa ile sektörde tam rekabetin alt yapısı hazırlanmıştır ama bir geçiş dönemi yaşanacak ve uzunca bir süre, geçmişte imzalanan anlaşmalar gereği garantili fiyattan alımlar sürecektir.
Bazı özel sektör kuruluşları bu avantajı değerlendirmek amacıyla yatırımlarını enerjiye yoğunlaştırmıştır. Sektöre yönelik bir uzmanlığım yok. Olayların altındaki gerçekleri ve detayları araştırmak da ilgi alanımıza girmiyor. Tek söyleyebileceğimiz, özel sektörün karlı bir alana yönelmesinin, işin doğasına uygun olduğudur.
Kendi uzmanlık alanımızdan baktığımızda ise durum şudur; Bu konu hakkında etrafta yeterli bilgi bulamıyorsak ve memlekete yeni bir baraj kazandırılması gibi çok somut bir olayda dahi net değilsek ortada ciddi iletişim hataları var demektir. Berke Barajı ile ilgili internette çıkan yorumlara baktım. Bir grup övüyor, öbürü sövüyor, ciddiye alınabilecek tarafsız bir yorum yok. Bazı uzmanlara sordum, “baraj orada, şaka yok” dediler. Harcanan para da az buz değil. Üstelik doğalgaza, kömüre değil, suya bağlı bir enerji üretimi.
Peki ortalama vatandaş neden buna sevinemiyor? Çünkü inandırıcılık ve kurumsal itibar engeli var. Grupta ise bu sorunun çözümüne yönelik iki tür çaba görüyoruz: Reklam ve propaganda.
Temmuz ayında Cem Yılmaz’lı Telsim reklamını yorumlarken vardığım sonuç, Fatih Terim’li ikinci seriyle iyice pekişti. Sapla samanın karıştığı bu ortamda, ünlülerle çekilen Telsim reklamları tek şeye odaklanıyor; sevilen birilerini reklamda oynatarak açığı kapatmak. Bu yüzden de Telsim reklamını ürün yararı, iletişim stratejisi açısından yorumlamıyoruz. O reklam bir kurumsal itibar çalışmasıdır. Biz buradayız, bu ünlülerle reklam çekecek kadar güçlüyüz ve sizin sevdiğiniz ve beğendiğiniz bu kişiler bizimle işbirliği yapıyor demektir. Reklamcı sanki ek bir görev yüklenip, başka birilerinin açığını kapatmaya çalışıyor.
O başka birileri normalde kurum itibarı ve ilişkilerini yönetmesi gereken PR, ya da yeni deyişle stratejik iletişim profesyonelleridir. Grupta bu misyonu üstlenen kişiler var mı emin değilim. Çünkü halkla ilişkiler adına yapılan tek şey, eskimiş bir anlayışla sürdürülen ve ilkokul müsameresi seviyesini aşamayan propaganda çalışmalarıdır.
Propaganda dediğimiz şey, tek taraflı olarak ve bıktırıcı şekilde bir şeyleri anlatma çabasıdır. İletişimde eski bir modeldir. Topluma yönelik basit varsayımlar üzerine kurulur. Yanıltma da içerir.
Günümüzde çağdaş kurumsal iletişim çift yönlü ve simetriktir. İhtilafları yönetmeye ve karşılıklı anlayış yaratmaya yöneliktir. Bu olayda gördüklerimizden çok farklı bir şeydir.
Birileri daha farklı, etkin ve ikna edici çözümler bulup bizi, şampiyonlar ligi maçları sırasında baraj görüntüleri ve “Aydın” zeybeği figürleri izlemekten kurtarmalı.