Son iki yılda, 11’i benim için yeni olmak üzere 15 farklı ülkeye (bazılarına birkaç kez) Türk markaları adına gittim. Binlerce satış noktası, bayi gezdim. Gittiğim her ülkede reklam ve medya ajansları, araştırma ve pazarlama hizmetleri şirketleriyle görüştüm. Bu ülkelerle ilgili kısa yorumlar yapıp sonra bir noktaya gelmeye çalışacağım.
Libya’ya gittiğimde Kaddafi gibi giyinen tek bir kişi görmemiştim. Sevilmiyordu. Devrilmesini yadırgamadım. Fırsatlarla dolu bir ekonomi ama kabilelerden oluşan bu toplumun, bir diktatör olmadan istikrara kavuşması da zor olacak. Ona göre hareket etmek lazım.
Cezayir: Fransız ekolünden gelen laik, modern, beyaz Cezayirlilerle dindar halk bizdeki gibi itişip duruyorlar. Ülkeyi sevdim ama müşterilerim adına büyük ticari fırsatlar göremedim. Çok Fransızlar.
Mısır: ABD’nin Müslüman Kardeşler’den bir AKP yaratma projesi sürüyor. Mısır turiste alışık, dışa açık. Bize benzerlikleri çok. Arap baharını hayırlı bir şekilde sonuçlandırıp istikrara ulaşacak ilk ülke olurlar. Bunu yapınca da bizim için pazar değil rakip olacaklar. Şimdiden gidip köşe tutmakta fayda var.
Azerbaycan: Hesapta bize en yakın millet ama neden ısınamadım bilemiyorum. Belki de yaptığım görüşmelerden iyi elektrik alamadım. Mısır’da kendimi daha iyi hissettim. Yine de yapacak çok iş var.
Gürcistan: Asya’daki Avrupa. Farklı bir ülke. Halkta da “Avrupa Avrupa duy sesimizi” motivasyonu hakim. Türkiye bu ülkeyi kazanmalı. Birlikte, özellikle turizmde çok şey yapabiliriz.
İran: Batı tüm kurumlarıyla yüklenince imaj yerlere düştü ancak sokaklar, gerçekler öyle değil. Kadının başını örtmeye zorlanması üzücü ama öte yandan toplumsal hayatta kadınlar hiç de ezik değil. Tebriz’i çok sevmem sağlam bir halı kazığı yememi engellemedi. İş fırsatları çok ancak riskler de giderek artıyor.
Kuzey Irak. Ağzımız alışmadı ama aslında orası resmen Kürdistan. Hazmetmek lazım. Irak Türkiye’nin arka bahçesi, en önemi ticari nüfuz alanı. Her şey yapılabilir. Ülkede fabrika yok. Hızla büyüyen bu cazip pazarı Haşimi yüzünden kaybedersek, hükümet bunun hesabını veremez.
Kazakistan: Astana merkezi planlamanın zirvesi. Her şey var, ruh yok. Büyük çılgın projeler geliştirmeden önce görülmeli. Bina yetmiyor. Bu büyük yatırımların içini doldurmak, ruh üflemek için biz pazarlamacıların yapacağı çok şey var diye düşündüm.
Ukrayna: 2012 Avrupa Futbol şampiyonasını bunlar aldıysa ve biz hala avucumuzu yalıyorsak bu iş dibine kadar politiktir.
Rusya’da yarım iş olmaz. Ya tam girip hakkını verecek, yatırım yapacaksın. Ya da hiç bulaşmayacaksın. Büyük düşünüp işi tutturursan karlılık yüksek, istikrar var. Yoksa hiçbir şey yok. Bu arada, eski Sovyet coğrafyasındaki 70 yıllık Rus hakimiyetini ve Rusça’nın ortak dil olmasını anlamadığımız sürece buraları çözemeyiz. Yıllarca çok uzak kalmışız.
Almanya: Türk girişimciler özellikle perakendede aktifler. Onlara biraz cesaret ve vizyon verebilir, yaşlanan Almanlardan ticarethaneleri daha hızlı ve odaklı bir şekilde devralabilirsek bu ülkenin iç ticaretindeki etkinliğimiz çok daha iyi noktalara gelir.
İspanya: Kaç kere gittiğim bu ülkede bir numara göremedim. Sanki AB gazıyla bir şeyler yapmışlar ama pek de rekabetçi durumda değiller. Bazı satın almalar dışında bir fırsat yok sanki.
Portekiz hala seksenlerde yaşıyor. Rahat ve mutlu bir hayat tarzı onları iki binlerin dünyasında rekabetçi yapmıyor. Olmalı mı ayrı konu. Bize bir ekmek görünmüyor.
İtalya: Çok gittiğim ve sevdiğim bir ülke. Son yıllarda bana hiç heyecan vermiyor, hiç şaşırtmıyor ama yine de enerjileri, yaratıcılıkları İspanyollardan iyi diye düşünüyorum. Bazı pazarlara birlikte açılabiliriz.
Hollanda: Nasıl bir yerdi yahu? Hiç hatırlamıyorum.
Özet: Otuz yaşına kadar kendi kısıtlı imkanlarımla dünyayı gezdim diyebilirim. Ancak komşularımızı ihmal etmiştim. Turquality desteğiyle buraları da gördüm, eksiğimi kapadım. Türkiye’nin ve bizlerin komşularımızda çok şeyler yapabileceğine inanıyorum. Ayrıca son yıllarda AB ülkeleri için çektiğim vize işkenceleri azalacağına arttı. O yüzden bu başlığı attım. Batasıcalar. Bir süredir benim için de AB üyeliği öncelik veya bir hedef değil.
Öte yandan, gittiğim tüm ülkelerde Türk markalarının yaptıklarını son derece yetersiz gördüm. Bizimkiler iyi bir bayi bulup birkaç fuara katılma dışında kayda değer bir şey yapmıyorlar. Yazık. Bir sonraki yazıda onun detaylarına gireceğim.