Stephen M.R. Covey’in “Güven’in Hızı” kitabını görür görmez ana fikri idrak ettim ve ikinci dakikadan itibaren “bu adam 400 sayfa ne anlattı?” diye düşünmeye başladım.
Amerikalı Güveni Keşfetmiş
Stephen M.R. Covey’in “Güven’in Hızı” kitabını görür görmez ana fikri idrak ettim ve ikinci dakikadan itibaren “bu adam 400 sayfa ne anlattı?” diye düşünmeye başladım. Aslında cevabı tahmin ediyordum ve bir saat on beş dakikada bitirebileceğim varsayımıyla, geçen Pazar bizim oğlanı basket antrenmanına götürürken kitabı da yanıma aldım. Bende özel bir meziyet yok; yeterince ABD kaynaklı iş veya kişisel gelişim kitabı okuyan herkes bu noktaya ulaşır.
Her neyse kitabın giriş bölümünü okuduktan sonra durum netleşti. Güven’in iki boyutu var; Karakter ve yetkinlik. Sağlam bir karaktere sahipseniz bunun bilinmesi işinizin hızını artırıyor. Birbirine güvenen insanlardan oluşan ekiplerin yaptığı işlerde ise çok daha hızlı karar alınıp verim sağlanabiliyor. Kimsenin çalıp çırpmadığını bildiğiniz/hissettiğiniz ortamlarda hem işi yavaşlatan kontrol mekanizmaları kurmazsınız, hem de aklınız stratejiye, yaratıcılığa çalışır. Örneğin bizim şirketin müşterileriyle yaptığı sözleşmeler öylesine yazılmış kağıtlardır. Ne avukata sormuşluğumuz vardır, ne de bir kere dönüp bakmışlığımız. Yıllardır işimizi mükemmel yaparız, paramızı öderler. Yetkinlik de önemli. Yani sizin o işi iyi yapacağınıza duyulan inanç da güçlüyse iş çok daha hızlı yürüyor.
Herhalde ABD’de aksi düşünülüyor olmalı ki yazar kitap boyunca güvenin ölçülebilir bir kazanç artışı sağladığını ispatlamaya çalışıyor. Güvensizliğin de bir maliyeti/vergisi olduğundan söz ediyor. Açıkçası bizim için yeni bir şey değil. Hatta, şu sıra yaptığımız işi desteklemesi nedeniyle de hoşuma giden bir tespit. Şirketimiz güveni kazanca dönüştürmeyi on sene önce hedef olarak belirlemişti ve o yolda ciddi yol kat ettik. Artık bizi iyi tanıyan müşterilerimiz kendilerinden aldığımız proje bedel dışında bir gelir sahibi olmadığımızı bildikleri için piyasa ölçülerine göre iyi sayılabilecek “fee” tahsil edebiliyoruz. Bazı müşterilerimiz bize verdiği parayı bir nevi “yediemin” ücreti olarak görüyor. Covey bunu “güvenin temettüsü” olarak adlandırıyor.
Kitabın gerisi tahmin ettiğim gibi “hikaye”. Bir sürü formül, bol bol alıntı. Klasik Amerikan iş kitabı. Örneğin güvenin nakde nasıl dönüştüğünü gösteren matematiksel fomüller ve tüm Amerikan kökenli iş kitaplarında olduğu gibi “Güven sağlamanın beş adımı” gibi şeyler var. Kitabın çoğunluğu da bu beş adımın anlatımından oluşuyor. Secret kitabı gibi, tamamı üç sayfada özetlenebilir. Ancak yazar bir sürü formül bulmuş ve güven sağlamanın yollarını kendince açıklamış. Belki bir Amerikalı için ilginç olabilir de, kitabın tamamını okumayı düşünenler için peşinen söyleyim; boş verin. Bu topraklardaki ticaret altyapısı zaten güven üzerine kurulmuştur ve son dönemde bunu bozan da bu adamlardan ithal ettiğimiz şeylerdir. Yani güven tesis edip bundan yarar sağlamak için Covey’in beş adımını ezberlemek yerine babalarımız ve dedelerimizle konuşmak daha yararlı olabilir.
Bizde esnaf lokantasında karnını doyurursun, ne yediğini kapıdan çıkarken kasada oturan adama söylersin, o da sana hesabı çıkarır. Öder gidersin. Ama Amerikalı her restoranda hesabı sipariş anında ödediği için bu tür güvene dayalı yaklaşımlar onlara enteresan geliyor olabilir. Haklılar tabi. Yüzyıllar boyunca Avrupa’nın haydudu, iti kopuğu ülkeye göç etmiş. Sonra bu haydutlar Kızılderilileri temizleyip topraklarına el koymuşlar. Üstüne Afrika’dan köle getirip çalıştırmışlar. Yıllar süren kanunsuzluklardan Vahşi Batı çıkmış ortaya. Kimsenin kimseye güveni yok. Koca ülkede arazi de maden de kapanın elinde kalmış. Sonra bu güvensizlik üzerine ciddi bir polis teşkilatı, istihbarat örgütü ve hukuk sistemi kurulmuş ama suç oranı hala yüksek. ABD’de herkes her konuda birbirini dava edip duruyor ve avukatlık en cazip iş. Üstüne bize bunları Hollywood filmleriyle satıp para kazanıyorlar. Şimdi de Bay Covey güveni keşfetmiş ve bunu da paketleyip satmaya çalışıyor. Özellikle son kriz sonrasında prim yapma ihtimali de yüksek. Yani iyi yere dükkan açmış.
Teşekkür ederiz ama sanırım bizim buna ihtiyacımız yok. Yıllardır esnaf lokantalarında yemek yiyor ve hesabı kapıda ödüyoruz. Bu memlekette ticaret ağırlıkla güven esasına dayalı olarak yürür. Biz doğru dürüst sözleşme yapmayı dahi bilmeyiz. Senetle alışveriş yapılır çoğu yerde. Bu ülkenin çarşılarında esnaf Cumaya giderken dükkanı açık bırakıp gitmiş yıllarca. Memlekette ödeme ahlakını bozan öncelikle sizin süper-hipermarketleriniz oldu hatırladığım kadarıyla. Babamın zamanında ticarette söz senetti. Cüzdanım yıllardır evin girişindeki çekmecede durur ve kaç tane temizlikçi/bakıcı yardımcımız oldu, tek vukuat yaşamadık. Daha önce de çok yazdım; bu ülke ticaretindeki ahlaki sıkıntıların çoğu yoksulluktan, imkansızlıktan kaynaklanmaktadır. Çıkarın milli geliri yıllık otuz bin dolara, dünyanın en ahlaklı insanlarının bu topraklarda yaşadığını idrak edersiniz. Gelirimizi o seviyelere çıkaramama sebebimiz de geçmişte çalıp çırpmayı bu adamlar kadar iyi becerememiş olmamızdır.
Kitabın kaynakçasına baktım, toplam 300 kadar isim geçiyor. İçlerinde sadece iki Doğulu var; Enver Sedat ve Gandhi. Ne zaman buralardan biri çıkıp da “Güvenİn Gerçek Kaynağı” başlıklı uluslararası bir kitap yazacak merak ediyorum.
Son not: Kitabın yazarı bay Covey bizim bildiğimiz esas Covey değilmiş. Baba Stephen R. Covey’in oğlu Stephen M.R. Covey. Bir de torun yetişiyor ki onun da adı Stephen Covey. Şu, guru çocuğu olmak da zor iş valla. Laura Ries da böyle enteresan konular bulup duruyor kendine.