Dün Santralistanbul’daki Kristal Elma panayırına uğradım. Çok kalamadım ama gayet eğlenceli, dolu dolu bir program gibi görünüyordu. Etkinlikler, konuşmalar filan. Güzel. Belli ki arkasında ciddi bir çaba var. Karşılığında da derneğe iyice bir gelir sağlıyor olabilirler. Bravo.
Ama bu beni hiç ilgilendirmiyor. Memlekette zaten bir avuç iletişimci için yeterince marka, pazarlama ve reklam etkinliği var, fazlası ülkeye de sektöre de ek bir yarar getirmiyor. Mevcut pastayı bölüyor. Üstüne, kendimiz çalıp kendimiz eğleniyoruz. Çünkü bu etkinliklerin hiçbirinin global iddiası yok. Yabancı konuşmacılara ciddi paralar ödeniyor ama herhangi bir etkinliğe, atıyorum orta doğudan, Rusya’dan para verip kaç kişi geliyor? Benim derdim o.
Derdim ve önerim, Kristal Elma ile Altın Portakal’ın birleştirilerek Antalya’da bölgesel bir etkinlik haline gelmesi. Bu derdimi geçmiş yıllarda defalarca dile getirdim. Reklamcılar Derneği başkanları beni çağırıp dinledi sağ olsunlar. Antalya Sanayi ve Ticaret Odası yönetimine bir sunum yaptım, Altın Portakal etkinliklerinde de bir konuşma. Henüz bir şey çıkmadı ama fikrimin sağlamlığına öylesine güveniyorum ki bir gün bu gerçekleştiğinde, ortada yeterince kanıt bırakıp fikri sahiplenmek niyetim.
Gerekçesi de şu; İki binlerde dünya ekonomisi doğudan büyüyor ama ekonomik büyüklük tek başına yetmiyor. Dünyanın kritik konularındaki kararları BM güvenlik konseyindeki birkaç ülke veriyorsa, parayı onlar basıyorsa, olimpiyat vb. sportif olayları batı paylaştırıyor, standartlar batıda belirleniyor ve bizler oralardan akreditasyon almak için kapıda sıra bekliyorsak daha gidecek çok yolumuz var demektir. Neden şimdiye kadar bir Müslüman ülke olimpiyat yapamadı mesela? Oscar’dan Nobel’e bir çok ödül mekanizmasının, puanlama sisteminin batının hakimiyetini sürdürmesi için kullanıldığı da ortada.
Uzatmayım. Ekonomik büyüme dışında başka şeyler de lazım bu topraklara. Popüler kültüre dair şeyler. Bu bağlamda yıllardır fazla bir gelişim göstermeyen Kristal Elma ile Altın Portakal’ın Cannes gibi birleştirilip, üzerine tv dizileriyle ilgili bir şeyler eklenip uluslararası bir etkinlik haline getirilmesi gerektiğini yazıp duruyorum. Zor bir iş ama bir yerden de başlamak lazım. Bekliyoruz sabırla. Kolay değil bu işler. Cannes Film Festivali 1930’larda başladı, oturması yetmişleri buldu.
Aklımdan geçen şöyle bir kurgu:
Antalya | Altın Portakal | Popüler filmler festivali ve yarışması |
Gümüş Kiraz | TV dizileri festivali ve pazaryeri | |
Kristal Elma | Reklam festivali, yarışması ve konferansı | |
Adana | Altın Koza | Alternatif filmler festivali |
Çetin Ceviz | Edebiyat festivali |
Yani Antalya Cannes gibi daha çok popüler kültür ürünleri pazarlaması üzerine gider. Sadece yarışma ve festival değil, aynı zamanda bir satış platformu olarak da tasarlanır. Bu sayede kış sezonunda otellerde hareket sağlanır, mevsimin 12 aya yayılması konusunda bir adım atılmış olur. Adana ise sanat ağırlıklı bir pozisyon alır. Berlin – Venedik arası bir şey olur.
Böylece her yıl yaşanan sanat filmi, piyasa filmi tartışmaları azalır. Her iki il de orta doğu ve kuzey Afrika’ya yakın, Antalya Rusya’nın kapı komşusu. Sabredersek bir vadede işler ummadığımız yerlere gidebilir. Önce sağlam strateji, sonra irade ve en son olarak sabır lazım.
Kayda girsin lütfen.