Bu yıl %5 büyüyeceği tahmin edilen ülke ekonomisinin itici motoru konut olacak. İnşaat sektörü 2005 yılının ilk altı ayında %19.7 büyüdü ve etraftaki şantiyelere ve de henüz Türkçeleştireceğimiz “mortgage” beklentilerine bakılırsa sektörün “motorious” durumu bir kaç yıl daha sürecek. Bu da Türk halkının satın alma motivasyonları hakkında birşeyler bilen hiç
BANKA REKLAMLARINA PAZARLAMACI BAKIŞI Ağustos 1997’de Marketing Türkiye’de yayınlanan yazım yeni formata uymak adına biraz tıraşlanmış ancak özüne dokunulmadan ve yorum katılmadan aşağıda sunulmuştur. Geçmişin bina, baraj, fabrika çekimlerinden oluşan banka reklamlarının yerini son dönemlerde eğlenceli dizilerin almasından izleyici olarak ziyadesiyle memnunum. Hem film olarak çok kaliteli yapımlar, hem de
YTL Üzerine Sorular Paramızdan altı sıfır atılması ülke nüfusunun yüzde kaçı tarafından bir sevinç/övünç konusu yapıldı? Ya da geçmişte bol sıfırlı paralardan dolayı duyduğumuz utanç katsayısı, bir milli takım yenilgisine kıyasla ne seviyedeydi? 1 Ocak 2005 sabahı medyada yeni paralardan kaynaklanan bir heyecan dalgası esti mi? Yeni paralar (Merkez Bankası
Segmentation Forever 21.yüzyıl insanlık adına kötü başladı ve bir süre daha böyle gidecek gibi görünüyor. Ancak tarih boyunca yükselen ve çöken tüm imparatorluklar gibi, dünyayı giderek daha yaşanmaz hale getiren ABD imparatorluğunun da bir gün çökeceğine ya da kendi içinde ciddi bir düzeltme yapacağına inanıyorum. Roma yıkıldıktan sonra Avrupa’nın aynı
Dünyanın Yol Ayrımı Geçen yazımda bizim gibilerin yaptığı işin giderek giriş seviyesinde oynanan “küçük” oyun olmaya başladığını, yaratıcı girişimcilerin dinamizmiyle kendisine yeni pazarlar yaratan sistemin bir süre sonra gerekli düzeltmeleri yapıp işi bir kaç global dev şirket ve ajans arasında oynanan büyük oyuna dönüştürdüğünü söylemiştim. Yani kapitalizmin* özünde rekabetin yüceltildiği
Küçük Balık Büyük Balık 1997 tarihli bir yazımda “Markaların Geleceği” konusunu işlemiş ve insanlık tarihinde uzunca bir süre markasız dönem yaşandığını, genelleme olmasa da ileride en azından bazı kategorilerde tekrar markasız döneme dönülebileceği, ya da markaların öneminin azalacağı kehanetinde bulunmuştum. 2002 baskılı kitabımda da konuya girdim ama pek farklı bir
Marka mıyız değil miyiz? Markamız ne kadar güçlü? Rakiplerimize göre zayıf yanlarımız neler? İşte tüm bu soruların cevabını bulabileceğiniz basit ama etkili bir model sunuyoruz sizlere; David Aaker’ın “Brand Equity Ten” skalası. Bir bazı projelerde kullandık ve yararlandık. Yapması kolay, pratik bir tablodur ancak önemli olan (her zamanki gibi) tabloyu
Ellilerde sanayileşmeye başlayan Türkiye’de, kitlesel iletişimin “iş”e etkisi yetmişlerde artmaya başladı. Reklamcılık seksenlerde gelişti, doksanlarda sektör oldu. Yeni gelişen her alanda olduğu gibi, reklamcılığın öncüleri de bu vizyonerliğin karşılığını (genelde) aldılar. Sektörün gelişme yıllarında %15 komisyonlarla çalışıldı. TVC yapım giderleri hep ülke gerçeklerinin üzerinde bir seviyede oldu. (Şirketler istemeden de
Biz, niş pazarlama stratejilerini uzaydan gelen yeni fikirler olarak değil de kırk yıldır bildiğimiz konumlandırma stratejilerinin bir parçası/uzantısı olarak görüyoruz. Bu açıdan bakınca da kavramlar netleşiyor, anlatmak kolaylaşıyor. İşte bizim sınıflandırmamıza göre temel konumlandırma stratejileri ve bunlar arasında niş stratejinin yeri. Pazarı sahiplenme: Bir pazarda iletişime başlayan ilk marka, tüketicilerin
Bir çok meslekdaşımla birlikte doksanlar boyunca değişik ortamlarda, “neden büyük Türk markaları yok, nasıl olur?”, “marka yönetiminde yaptığımız hatalar nelerdir?” türünden sorular sorduk ve kendimizce cevaplarını vermeye çalışık. Markalaşmaya ihtiyaç duyulmadığından, çünkü iş adamlarımızın yaptıklarını bir şekilde sattıklarından, zaten ticarete yakın durmayan bir millet olduğumuzdan, cemaat kültürünün bireyselleşmeyi ve farklılaşmayı