Reklamverenler Derneği ve Türkiye Araştırmacılar Derneği, ülkemizdeki sosyoekonomik statü (SES) gruplamasını güncellemek amacıyla bir çalışma başlattı. Çalışmanın hedefi, en son 2006 yılında yapılan SES ölçeğinin, değişen ihtiyaçlara yanıt vermek amacıyla, gelirin de entegre edildiği, uygulanabilir ve standart bir formasyona dönüştürülmesi olarak belirtilmiş. Öncelikle her iki derneği de kutluyorum. Çalışmanın başarılı
Geçenlerde katıldığım bir konferansta, ülkemizin önemli CEO’larından biri geçmişte kendi gruplarının yöneticileriyle ilgili yaptığım bir yorumu hatırlattı bana. On sene önce bir meslek dergisinde edilmiş tek bir cümlenin bu beyefendide iz bırakması şaşırtıcı olmalıydı ama ben şaşırmadım. Konferansta yabancı bir konuşmacı dünyadaki başarılı ve başarısız markalardan örnekler gösterip başarısızlık nedenlerini
Kültürel Direnç Noktaları: Kültür ve tüketimle ilgili dizimizin son bölümünde, bir pazarlamacı değil de vatandaş olarak düşünüp korumamız gereken kültürel değerlerimizi sıralayacağım. Kuyu suyuna karşı kaynak suyu: Coca Cola tüm dünyada yaptığı gibi bizde de işlenmiş kuyu suyunu on yıl kadar önce pazara verdi ve uzun süre destekledi.
Son elli senede ağırlıkla ülkenin/halkın temel ihtiyaçlarını karşıladık. Araba, tüpgaz, mobilya, peynir, süt, bisküvi, makarna, temizlik malzemeleri ürettik ve pazarladık. Benzin istasyonları, hamburger restoranları kurduk. (Temel ihtiyaç da tartışmalı bir terim ama başka yazıya bırakalım) Bu piyasalar büyüdü, olgunlaştı. Büyüdükçe de ağzı sulananlar arttı haliyle. Dayanıksız tüketim ürünlerinde, güçlenen dağıtım
Yıllardır “iyi pazarlamacının ayırıcı özelliği nedir?” diye sorduklarında, “kendi işini yaratma” (self motivation) derim. Pazarlamacının “olmazsa olmaz” bir işi yoktur. Ürünü fabrika üretir, noktaya satış teşkilatı ulaştırır, bir ajans reklamı yapar, diğeri halkla ilişkileri. Birileri araştırmayı yapar, birileri de medya planlamayı. Marka yöneticisi hiçbir şey yapmasa da hiçbir şey durmaz.
Marketing Türkiye’nin 1 Kasım 1991 tarihli sayısında yayınlanan ilk yazım hayatımda güzel bir sayfa açtı. O hafta aldığım şahsi tebrikler dışında, bir şirketin pazarlama bölümü görüşlerimi dinlemek için beni öğle yemeğine çağırdı. Ve şükürler olsun ki o günden beri fikirlerime/deneyimlerime değer veren birileri çıkmaya devam ediyor. Kariyerim adım adım, Marketing
Giriş: Sarar kardeşlerin yetmişlerdeki atölyesi arkadaşım Ali Kadirlerin evinin tam karşısındaydı. Gece yarılarına kadar çalışırlardı. Seksenlerde Köprübaşı’ndaki mağazalarından sürekli alışveriş yapıp babamın hesabına yazdırırdık. İstanbul’a taşınıp plaza hayatına geçtikten sonra birkaç Beymen takım alsam da tekrar Sarar’a döndüm çünkü o yıllarda Sarar mükemmel bir fiyat-kalite dengesi tutturarak ulusal marka olmuştu.
2 Aralık gazetelerinde 2 tam sayfa yer tutan BIM’in indirimli ürünler listesinde tek bildik marka yok. Hepsi BIM’in dışarıya fason yaptırdığı öz markalı (private label) ürünleri. Web sitesinde de meşhur marka görünmüyor. Bu sürpriz mi? Hayır. Daha doksanların başında çokuluslu şirketlerde PL tehdidi ciddi bir gündem maddesiydi. %15 pazar payına
Yetmişlerin sonundaki Beyaz Gölge dizisi ve başarılı geçen 1981 Avrupa Çalenç Turu’nu takiben ülkede basketbol popülerleşmiş, İstanbul, Ankara, İzmir dışında Bursa ve Adana’da da basket seyircisi oluşmuştu. Zevksiz finaline rağmen, umarız ki son dünya şampiyonası basketbolu ikinci milli sporumuz olarak tesciller ve tekrar İstanbul dışına çıkmasına da vesile olur. Markalarımız
Başlık yanıltmasın, havacılıkta reklam nispeten kolay. Ülkenin bayrağı (THY, Air France), Hizmet Manyağı (Singapore, Virgin) veya Low Cost Airline (Easyjet, Pegasus) gibi bir kaç global pozisyon ve bazı niş alanlar (Bölgesel uçan Bora Jet gibi) var. Onlardan birini ve yeni destinasyonları anlatıyorsun. Üstüne Kemal Kostner gibi bir ünlü bulup bir