Dilimizde tam karşılığı olmayan “benchmarking”; örnek edinme, örnek alma ve en çok da “kıyaslama” olarak Türkçeleştiriliyor. Örnek alınacak referans noktasının belirlenmesi anlamına gelen bu terim, ‘bir işletmenin rekabet gücünü yükseltmek için, başarılı performansa sahip başka işletmelerin iş yapma tekniklerini incelemesi, kendi teknikleri ile kıyaslaması ve bu kıyaslamadan elde ettiği bilgileri
Geçenlerde bir gıda şirketinde genç Marka Yöneticisi adayı arkadaşlarla bir “ilişki” listesi hazırladık. Kendilerine orta vadede nasıl bir kartvizit albümüne sahip olmalarında fayda gördüğümü anlattım. Örnek olarak, beş sene sonra yeni bir şirkette işe başlayacaklarını ve kendilerinden uygun iş ortaklarıyla hızlı bir şekilde temas kurmalarının isteneceğini varsaydık. Biraz genelleştirerek burada
Başbakana açık mektup Sayın Başbakanım, Bir meslek dergisinde kaleme alınan bu teknik yazının muhatabı siz olmamalısınız kuşkusuz. Ama maalesef ülkemizde böyle bir “tek adres” durumu var. Marka ile ilgili bürokratların ve belediye yetkililerinin çoğu ile tanışırız ama nedense bu konudaki gerçekleri yukarılara iletmede pek başarılı olamıyorum. 1991 yılındaki ilk
Kısa Kısa Bravo Lig TV “Türk futbolunun marka değeri” lafını sakız gibi çiğnemeye devam ediyoruz ama geçen sezon da (Lig TV dışında) herkes bildiğini okumaya devam etti. Yıl boyunca yapıcı ve sportmen takılan neredeyse tüm futbol insanları bir ara içini dökme fırsatı buldu. Sicili bozuk spor yorumcuları yine güzeli
Bullets İstanbul Shopping Fest bittikten sonra pek bir açıklama/alkış duymadık. Beklendiği gibi sonuçlanmadı mı acaba? Kurcalamadım çünkü bu tür projelerin arkasında iyi niyetle durmak, süreklilik kazandırmak gerekir. Bizim piyasalarda ortak iş yapma kültürü ve pazarlama odaklı düşünce henüz emekleme safhasında. Bir de bu sene hazır giyimciler sıkıntılıydı; Ne kışı
Arman Kırım bizim ortamlarda fazla görünmezdi. Konferanslarda karşılaştığımı hatırlamıyorum. Reklam-pazarlama yayınlarında da pek yer almazdı. Derginin sitesinde aratınca yılda bir haber bile çıkmıyor. Halbuki bana sorarsanız pazarlama odaklı bir düşünürdü. Bu mesafenin nedeni reklam karşıtı söylemleri olabilir. Hoca öncelikle ve mutlaka farklılaşmak gerektiğini söylerdi. Buna hiçbir pazarlamacının itirazı olmaz. Ancak
Temel Aksoy teknolojiyle değişen iş ortamları için yeni görgü kuralları oluşturmak amacıyla blogunda bir girişimde bulundu. (http://www.temelaksoy.com/yazilar/calisma-ortami-ve-kariyer/Yeni-Nesil-Gorgu-Kurallari) Bir süredir çoklu görev (multitasking) meselesine kafa yoran, daha doğrusu muzdarip olan biri olarak, yazdıkları benim de ilgimi çekti ve bu önemli konuyu fazla okunmayan bir blogdan alıp köşemde Türk ve dünya
Sunum etkinliğinin işte de özel hayatta da önemi giderek artıyor. İlkokul ödevleri bile sunum formatında hazırlanır oldu. Teknoloji de sürekli gelişiyor. Son zamanlarda katıldığım konferans ve iş toplantılarından aldığım notları, eskiden beri inandığım genel doğrularla harmanladım. Yeni Gelişmeler: Asetat-tepegöz ile aynı günlerde iş dünyasına girdim (1987). On sene kadar
Marka değerini belirleyen en önemli faktörlerden biri yüksek fiyatlandırma yeteneğidir. Literatürde “Price Premium(PP)” diye geçer. David Aaker’in onlu marka gücü skalasında (Brand Equity 10) en önemli maddedir. Hatta Bay Aaker bunun altını şöyle çizer: Eğer bu on değişkenin hepsini birden ölçecek vaktiniz yoksa ve hızlı bir karar vermek istiyorsanız sadece
Geçen sayıda gıda ile başladığım kültür ve tüketim konusunun devamı mahiyetinde, bugün biraz daha “yapı”sal konulara gireceğim. Bildiğim ilk yapı market Bauhaus açıldığında çok sevmiştim. Lisede annemler tatildeyken kalkıp evi boyayan benim gibi amele karakterli biri için cennetti. Zevkten bayılmış ve kendimi alışverişe vurmuştum. Hala da yapı marketlere çok giderim.