Markalaşma İşine gönül vereli 20 yılı geçti. Bu sürede Türkiye’nin dört bir köşesinden ve hemen her sektörde iş yaptım. Yapamadıklarımda da en azından konferanslar, eğitimler verdim, girişimcilerle görüştüm. İşte bu birikime güvenerek Türk markalarına yönelik bir sıralama hazırladım. Sol alt köşe markalaşma kültürü en gelişmiş il ve sektörü gösteriyor. Sağa
Memlekette iş/yönetim konularının alenen tartışılmaya başlandığı seksenlerden itibaren şeksiz şüphesiz iman ettiğimiz kavramların başında “kurumsallaşma” gelir. Biri bir şirket hakkında “kurumsal değiller” yorumu yaparsa buna gelecek cevap kesinlikle “kurumsal olmak zorundalar mı?” değildir. Belki ne ölçüde kurumsal oldukları tartışılır ve o andan sonraki tek mesele şirketin nasıl daha kurumsal hale
Önce Marketing Türkiye’nin 1 Ağustos 2004 sayısında yayınlanan Üç Kuşak Teorisi adlı yazımı okumanızı rica ederim. Göreceksiniz ki sizlerden, yani reklamcılığımızdaki üçüncü kuşaktan beklentim yüksek. Ustalarınız bu ülkede reklamı itibarlı kıldı, ben Türk reklamcılığının sizlerle dünyaya açılacağını tahmin ediyorum. (Ama Doğu’ya doğru) “Başka Akmerkez Yok” adlı kitabımda da bunun benim
Bence otomobil, dünyaya verdiği zarar açısından gelmiş geçmiş en başarılı pazarlama projesidir. Belki birinciliği sigaraya verebilirdik ama günümüzde sigaranın zararı anlaşılmış ve iletişimi engellenmiştir. Otomobil ise dünyanın her yerinde hararetle teşvik edilmektedir. Çin, Hindistan gibi ülkelerin potansiyel otomobil talebi düşünülerek sarf edilen “henüz sektör en iyi günlerini görmedi” yorumu tüm
1987 yılında izlediğim ilk araştırma sunumunda, Türk halkının tuvalet kağıdı kullanım alışkanlıklarını belirlemek için yapılan odak grup tartışmalarının (!) bulguları aktarılmıştı. O zamanlar fabrikada mühendistim. Tüketicilerin tutum ve alışkanlıklarını odak gruplarla ölçemeyeceğimizi öğrenmem birkaç sene aldı. Ancak bunu hala bilmeyen çok kişi var. Türkiye’de fokus gruplara genelde boyundan büyük misyonlar
Yazının amacı şu soruyu cevaplamak; Acaba yanı başımızda duran bu bir buçuk trilyon dolarlık ekonomiden bazı önyargılar nedeniyle mi yeterince yararlanamıyoruz? Benim cevabım EVET Rusya ile tarih boyunca hasım olmuşuz. Kurtuluş savaşında destek alıp kısa bir bahar yaşasak da soğuk savaş döneminde komünist tehdide karşı batının tamponu olduk.
Futbol Futbolumuzun temizlenip atağa kalkması için İngiltere’de Thatcher döneminde yapıldığı gibi bir demir yumruk operasyonu gerekiyordu. Yapıldı. İkna/iletişim tekniği açısından baktığımızda, bu işin sonuca ulaşması için son derece kuvvetli mesajlar içeren bir kafa koparma hareketi gerekiyordu. Aziz Yıldırım operasyonu bu yüzden gerekliydi. Başka türlü yarım kalırdı. Sun Tzu’nun taktiklerini hatırlayın.
Meslek hayatımın en heyecan verici keşiflerinden biri de yaptığımız işin özünde hikaye yazma ve anlatma olduğunu idrak etmemdi. Kim ne zaman uyandı bilmiyorum ama ben arketip lafını ilk kez on sene önce Emel Göker’den duydum. Emel, Londra’da bu işi tahsil edip Markam ekibine katılmıştı. O zamanlar boğaz tokluğuna çalıştığımız için
Geçen yıl reklam ajanslarıyla ilgili bir değerlendirme yapmış ve “Küçük hesaplar yapmadan, özgünlük saplantısına ve strateji salatasına boğulmadan hep gündemde, hep popüler olmak istiyorsunuz ve de iyi bütçeniz varsa Alametifarika sizin için uygun bir ajanstır” demiştim. Akabinde Serdar buradan kendilerinin özgün iş yapmadığı yorumu çıkacağı gerekçesiyle tekzip etti. Ben de
(Tatil Notlarım) Geçen ay Star Akademi’de bir “Serdar Ortaç söylemem” tartışması çıkmış. Ertesi gün de Ertuğrul Özkök köşesinde “Serdar Ortaç bu ülkenin gerçeği” gibi bir laf etti. İyi niyetli ama hala biraz “sevmesek de katlanmalıyız” tadında Beyaz Türk görüşü. Ben her yerde söylediğim ve bu tatil daha da pekişen