Ekonomide bir sürü sıkıntı ve öncelikli mesele varken bu da nereden çıktı diyebilirsiniz? Görüşüm odur ki, bu ve benzeri konular üzerine kafa yorma alışkanlığı geliştirmediğimiz sürece başımız belalardan, gündelik sıkıntılardan kurtulmayacak. Benim için 2005 yılbaşının en önemli yanı paramızdan altı sıfır atılması idi. Ertesi sabah ATM’den taze paralar çıktığında heyecanlıydım.
Seçimler nedeniyle ekonomi gündemi iyice karıştı. Her kafadan bir ses çıkıyor ve herkes işine geldiği gibi yorumluyor, hatta maniple ediyor. Çoğunluğun kur-faiz ve makro ekonomik dengeleri konuştuğu memleketimde mikro ekonomik bir değerlendirme yapmak ve yapısal öneriler getirmek istedim. Marka Dünyanın en değerli 500 markası arasında Türk markası yok. Evet, listede
Geçen sene Konya Kadınlar Pazarı’ndan aldığımız küflü peynirlere İstanbul’daki arkadaşlar bayıldı. Fiyatının 15 lira olduğunu söyleyince kelimenin tam anlamıyla “bayıldılar”. Fransa’daki eşdeğerini 15-20 avroya aldığımız peynirlerden bir farkı yoktu bana sorarsanız. Peynir uzmanları bir sürü teknik detaya girebilir ama inanın, biraz pazarlama çabasıyla Edirne’den Kars’a yurdum peynirlerini ortalama dünya tüketicisine
Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkede para da yoktu, yatıracak yer de. Olanlar da altın alıyordu herhalde. Tarıma dayalı bir ekonomi ve kamu yatırımlarının söz konusu olduğu bu dönemde insanlar için en cazip olan devlete kapağı atmaktı. Memurluk, askerlik kıymetli ve ayrıcalıklıydı. Devlet memuru yöneticinin işçi statüsünde çalışan şoföründen az kazandığı
Geçmişte Türk veya “Turkish” denince dünyada ilk akla gelen ürünler tütün, kahve, lokum, hamam, havlu vb. idi genel olarak. Sonra arada güreşçilerimiz, futbol takımlarımız, dönerimiz, plajlarımız, politikacılarımız girmiş ve çıkmıştır muhtemelen. Muhtemelen diyorum çünkü Türkiye’nin ülke, siyaset, şehir, ürün gibi faktörlere göre dünyadaki algısını ölçmeye yönelik kapsamlı bir araştırma yapılmadığını
Neden bir dünya markamız yok diye soralı yirmi seneden fazla oldu. O gün bugündür sebepleri üzerine kafa yoruyor, kendimce bazı sonuçlara ulaşıp önerilerde bulunuyorum. Dünya markaları çıkaramamamın, küresel ekonomide söz sahibi olamamanın daha belirleyici sebepleri var kuşkusuz ama ülke insanının motivasyonu da tali bir sebep olarak etkili oluyor bu mücadelede.
Futbol bir tenis veya basketbol gibi skorun sürekli değiştiği dinamik bir spor değildir. Bazen doksan, hatta yüz yirmi dakika izlersiniz gol olmaz. Skorun değişmediği, kazananın olmadığı bir oyunu izlemenin neden eğlenceli olduğunu bazı insanlar hiç anlamaz. Haklıdırlar çünkü taraftarlık veya futbolseverlik başka bir ruh halidir. Futbolu sporun ötesinde bir tutku
Şirketlerde yöneticilerin, finansçıların, yatırımcıların kullandığı çok sayıda mali tablo üretilir. Bunlar arasında en temel üç tablo öncelik sırasına göre şunlardır: 1.Kar-Zarar (P&L) Satış Geliri – Maliyet/Masraf = Kar 2.Bilanço (Balance Sheet) Aktif = Pasif (+özkaynak) 3.Nakit Akış (Cash Flow) Faaliyet + Yatırım + Finans Yani bize kurumsal iş dünyasında
Dış ticaret dizimizin son bölümünde, muhtemelen dünyada yatırım fırsatları adına en çok tartışılan bölgelerden biri olan Afrika’yı inceleyeceğiz. Gerçekten de buradaki fırsatları görmek, doğru yerde doğru işleri yapabilmek ve para batırmadan işi sürdürmek hiç kolay değil. Çin’in Afrika’da gaza basmasının bir nedeni de o zorluklar ve aynı koşullar bize de
Dış ticaret dizimizin dördüncü bölümünde Kuzey ve Güney Amerika pazarları hakkında görüş ve önerilerimi yazacağım. Kuzey Amerika Kanada ve Meksika’da bir ticari deneyimim olmadı. Sadece bazı müşterilerim ABD’ye mal satarken basamak olarak kullanıyorlar. Bu ikisi Çin’den sonra ABD’nin en fazla ithalat yaptığı ülkeler zaten. O yüzden ABD üzerine yazacağım çünkü