Bu Topraklardan Dünya Markası Çıkar mı? adlı kitabım yayınlanalı 15 sene oldu. Dünyada eşi benzeri olmayan Turquality marka destek programı da aynı dönemde tasarlandı ve ben o sıralar iyice beklentiyi yükselttim. Sonrasında çalıştık, yazdık, çizdik, konuştuk… Ve safça bir umut ile gelişmeleri izledik durduk. Peki iş nereye geldi? THY global
Moda endüstrisinin öncelikli hedef kitlesi kadınlar olagelmiştir. Erkeklerin etek, kaftan giydiği eski dönemleri bilmem ama son elli senede kadın giyimi sürekli değişirken erkek giyimi görece aynı kaldı. Kravat merkezli resmi giyimde gömlek, ceket ve pantolonlarda paçalar ve yakalar bi daraldı bi genişledi ama esas itibariyle dedelerimizle aynı şeyleri giydik durduk.
Ağırlıkla gıda-kozmetik işleriyle uğraşan bir pazarlamacı olarak beni aşan yönleri olabilir ama yine de yerli otomobil projesi konusunda aklıma gelenleri söylemeden duramadım. Aslında konuyla ilgili birkaç deneyimim de olmadı değil. On sene kadar önce Uzel için çalıştık. Yıllardır Massey Ferguson traktörlerinin üretimini yapan ve pazarda ciddi bir payı olan şirket
Bu yıl da fındık fiyatları açıklanınca tartışmalar alevlendi, üstüne yürüyüşler, kavgalar filan oldu. Yadırgamadık çünkü fiyat düşse de çıksa de çıksa sıkıntı bizde. Fındık ülkemiz için çok önemli çünkü dünya üretiminin %70’ini biz yapıyoruz. Ayrıca fındık, herkesin damak tadına hitap eden evrensel lezzette bir ürün. Yani dünya insanlarını ayran içmeye,
Türkiye perakende sektörü sürdürülemez bir büyüme gösterdi son on senede. Zaten sokaktaki geleneksel perakende alanı benzer ülke ortalamalarından çok yüksekti (halk dilinde her evin altı dükkan dediğimiz), onun üzerine ciddi bir organize perakende alanı inşa edildi son dönemde. Kişi başı kiralanabilir AVM alanı Avrupa ortalamasını geçeli çok oldu. Üstüne sokak
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki Türk mutfağı damak tadı olarak dünyanın en evrensel mutfaklarından biridir. Örneğin bazı Asya, Afrika tatları dünyanın her yerinde beğenilmez, alışmak zordur. Bizim dönerimiz, kebabımız, pilavımız, pidemiz, mantımız, böreğimiz, sulu yemeklerimiz, simidimiz ise hemen her dünya insanının damak tadına uyar. En azından ters gelmez. Ülkemize gelen turistlerin
Türkiye’nin 1950 sonrası en büyük hatalarından biri her şeyi İstanbul’a yığmak oldu. Dünya güzeli İstanbul aynı anda ticaret, finans, turizm, sanayi, sanat, spor, sağlık, eğitim merkezi olma, her şeyi yüklenme derdinde. Şehrin dibinde petrokimya tesisleri, içinde limanlar, gümrükler, fabrikalarla komşu konutlar, boş beton siteler, yedi tane stadyum ve en acısı
Gazetelerimizin spor sayfaları sezon başında transfer haberleriyle dolar. Sonra oyuncuların, teknik direktörlerin ve hakemlerin performansı üzerine kurulur gündem. Birileri gider, birileri gelir, biri şampiyon olur vs… Sonuçta Türk futbolu dünyada iyi bir yerde değildir ve tablonun değişme ihtimali görünmemektedir. Neden? Çünkü işe taktik açıdan baktığınızda ana tabloyu değiştirmek zordur. Stratejik
Ülkemizin ve kültürümüzün önemli değerlerinden olan çay, çok karışık ve tartışmalı bir konudur. Ekonomik, politik ve kültürel boyutları vardır. O yüzden, teferruata girmeden başa sarmak ve pazarlamacı gözüyle temelden sağlam bir öneri getirmek niyetindeyim. Açıkçası yeni başladığım bu köşenin misyonu da o olacak; çözüm üretmek. İşin temeli şu ki dünyada
Türkiye teknolojinin neresinde? Sürekli sorulan, tartışılan bir konu bu. Seçim meydanlarında bile konuşuluyor, otomobil mi yapalım yazılımını mı diye. Bazı kanaat önderlerimiz diyor ki artık, tarımla, ticaretle uğraşmanın anlamı yok, tek gelişme fırsatı teknoloji. Beni takip edenler bilir, teknolojiyi reddetmem ama “tek yol teknoloji” fikrini de aşırı kolaycılık olarak görürüm.