Ekonomide bir sürü sıkıntı ve öncelikli mesele varken bu da nereden çıktı diyebilirsiniz? Görüşüm odur ki, bu ve benzeri konular üzerine kafa yorma alışkanlığı geliştirmediğimiz sürece başımız belalardan, gündelik sıkıntılardan kurtulmayacak.
Benim için 2005 yılbaşının en önemli yanı paramızdan altı sıfır atılması idi. Ertesi sabah ATM’den taze paralar çıktığında heyecanlıydım. Tasarımları kötüydü ama olsun, yılların utancını silmiştik tarihimizden. Şaşırtıcı olan ise, etrafımdaki hemen hiç kimsenin, bir maç sonrası kadar bile sevinç duymamasıydı.
Ertesi gün televizyonda vatandaşlarla yapılan YTL röportajlarında da bendeki heyecanın onda birini taşıyan bir kişiye dahi rastlamadım. Hatta millet “yine iş açtılar başımıza” tarzında konuşuyordu. Basında da öyle sevinçli bir hava yoktu. En ufak şeyi dert eden yurdum insanı otuz yıllık yüksek enflasyondan ve yedi sıfırlı paralarından zerre kadar sıkıntı duymuyordu anlaşılan. Neyse ki Independent gazetesinde “Türkiye bir utancından kurtuldu” haber başlığını görünce kendimi anormal hissetmekten vazgeçtim.
Sonrasında YTL geçişi ve TL dönüşümünün iletişimi üzerine yazılar yazdım, birkaç kez televizyona çıktım. Ama aradan geçen 13 yılda paramızın nasıl telaffuz edileceği hala netleşmedi. Sokakta milyon devam ediyor. Ticarette milyon-milyar söyleniyor. Özellikle de milyar hala hakim. Devlet büyüklerimiz ne yapıyor? Onlar da makro rakamlarda (biraz da büyük görünsün diye herhalde) trilyon-katrilyon demeye devam ediyor. Televizyon reklamlarında kimisi LİRA diyor, kimisi TEELEE. Yani onca yılda paramızı nasıl ifade edeceğimizi netleştiremedik, bunun üstüne kafa yoran da çıkmadı, kafaya takan da…
Dili çok önemsiyorum. İnsan olmanın da millet olmanın da en önemli ayrıştırıcı unsurlarından biri olarak görüyorum. Dili korumanın kültürü ve ulusal egemenliği korumanın önkoşullarından biri olduğuna inanıyorum. Bir araştırmam yok ama bir dilde en çok kullanılan kelimelerden birinin o ülkenin para birimi olduğunu tahmin ediyorum. Her gün defalarca bir şeyin fiyatından bahsediyoruz. Reklamlarda da çok kullanıldığına şüphe yok.
Eskiden para birimimizin resmi kısaltması TL idi ve biz “lira” derdik. (“teelee” demezdik.) Amerikalılar da USD (yuesdi) demiyor, dolar diyor. Yüksek enflasyonla birlikte bol sıfırlar gelince “milyon” girdi dilimize. Sıfırlar gidince para birimi YTL oldu ancak halk yine milyon demeye devam etti. Sonra “yeni” gitti TL olduk, tartışmaya açık olsa da resmi bir sembol geliştirdik ama ne dediğimiz hep karışık. Özellikle kuruş kelimesi hiç oturmadı. Piyasada lira ve kuruşu birlikte doğru kullanan yok gibi. Örneğin 575 karşılığı beş lira yetmiş beş kuruş veya “beşyetmişbeş” yerine “beşmilyoneyediyüzelli” veya “beşyediyüzelli” deniyor çarşıda. Sonuç itibariyle paramızın nasıl telaffuz edileceğine dair bir irade ve anlaşma yok.
Zamanında YTL iletişimi için Merkez Bankası’nın neredeyse hiç bütçesi yoktu ve bunu çok eleştirmiştim. Kamu spotu da olmadığı için ve millete bir mesaj verilmedi. Ama o dönemlerde paradan sıfır atan Brezilya Merkez Bankasının ciddi bir reklam bütçesi vardı mesela. Dünyada para birimini değiştiren, sıfır atan onlarca ülkede anlamlı iletişim çalışmaları yapıldı. Bizde ise resmi kurumlar dışında özel sektörün de, örneğin bankaların da sorumlu davrandığını söyleyemeyeceğim. Sosyal sorumsuz reklamcılarımız da bir lira diyor bir teelee.
Şimdi diyeceksiniz ki “birader iki haftaya memleketin kaderini belirleyecek bir seçim var, sen neden bahsediyorsun?” Şunu o kadar büyük bir gönül rahatlığıyla söylüyorum ki; eğer milli paramızın nasıl telaffuz edileceği üzerine kafa yoran birkaç kişi kalmışsak, ekonomiyi yönetenler veya aday olanlar konu üzerine şöyle bir saat kafa yorup bir yönlendirmede bulunmamışsa bu memleket fazla bir yere gidemez. Bırakın dünyaya meydan okumayı ve küresel güç olmayı, sürdürülebilir bir ekonomik düzeni bile olamaz. Yok da zaten ve bana sorarsanız şu an yaşadığımız ve giderek artacak sıkıntıların kök nedeni zamanında bu TL-YT-TL gibi konulara hiç kafa yormamamızdır. Eğitim sisteminin, ekonominin yapısal sorunlarına bulunacak uzun vadeli çözümler, sattığımız ürünlerde katma değeri artıracak açılımlar, dünyada hangi sektörlerde ve hangi coğrafyalarda atak yapacağımıza dair öngörüler de geliştiremedik çünkü bu dediklerim aynı bakış açısının sonuçlarıdır.