Bir kaç sene önce Google’da “Halil Hilmi İpek” ismini arattım, hiçbir kayda rastlanmadı. Benim ve bir çok arkadaşımın hayatını değiştiren, yönlendiren, değer katan o müstesna insan çoğumuzun kalbinde yaşıyordu ama dijital tarihe (henüz) geçmemişti.
Buradan kendime görev çıkardım. Eğer bir vakit “Halil Hilmi İpek” diye arattığımda, cumhuriyetin kıymetli öğretmenlerinden biri olarak hakkında birkaç kayıt çıkarsa kendimi daha huzurlu hissedecektim. Hissettim de.
Tahmin edeceğiniz gibi, Halil Hilmi İpek benim ilkokul öğretmenim. O dönemde hayatıma girmiş olması büyük bir kısmet. Hayatıma bu kadar dokunmasında annemin de katkısı var tabi. Canım annem benim ve kardeşlerimin eğitim hayatında çok aktif davrandı. Öğretmen içine sinmediğinde kardeşlerime sınıf, hatta okul değiştirtti. Halil öğretmenimi ise çok tuttu ve onunla yapıcı bir işbirliği içinde oldu. Bundan da en çok ben faydalandım.
Halil Hilmi İpek otoriterdi ama bunu fazlasıyla hak ediyordu çünkü çok bilgili, akıllı ve vizyonerdi. O yüzden dediklerini harfiyen yapar, bundan da şikayet etmezdik. Sanki Philip Kotler gelmiş bize pazarlama dersi veriyordu. Daha ne olsundu. O kapasitede bir adam bizim için lütuftu. Öte yandan duygusaldı da. Birkaç kez sınıfa küstüğünü ve onunla tekrar barışmak için “n-oolur öğretmenim, bizi affedin” diye sınıfça bağırdığımızı hatırlıyorum.
En ayrıştırıcı özelliği derste silgi kullandırmaması idi. Evet, beş sene silgi kullanmadık. Gerekçesi bu şekilde daha dikkatli yazıp çizeceğimizdi. Benim için aynen öyle oldu. İyi düzenlenmiş çiziksiz-siliksiz notlar tutmanın çok faydasını gördüm iş hayatımda.
Geleceğin temel bilimlerde olduğunu söylüyordu altmışların sonunda. O yüzden resim, beden eğitimi, müzik gibi yeteneğe bağlı derslerde fazla zorlamazdı. Mesela ben resim konusunda yeteneksizdim ve beş sene ağırlıkla harita çizdim. Beden derslerinde de ağırlıkla matematik problemleri çözerdik. ODTÜ Endüstri Mühendisliği bölümünü kazanmam ve bitirmemde o matematik altyapının çok önemi var.
Ancak daha önemli vizyonu “test” sisteminin geldiğini görmüş olmasıydı. O yüzden bizi test çözmeye alıştırdı. Tabi o zaman test kitapları filan yok, hatta okulda teksir makinesi bile yok. İlk başlarda testleri bize yazdırdı. Şaka değil. Sınıfa otuz soruluk testler yazdırır, onları toplar ve sonra bir vakit bizi test sınavına sokardı. Dördüncü sınıfta Yunusemre ilkokuluna teksir makinesi geldi de test yazmaktan kurtulduk. Ve artan bir hızla test çözmeye devam ettik. Umut gördüğü öğrencilerini o dönem öğretmen okulu, parasız yatılı vb tüm test sınavlarına soktu. Gideceğimiz için değil, test sistemine alışmamız için. Ben orada alıştım ve hayat boyunca girdiğim her test sınavında çok iyi skorlar elde ettim. Allah razı olsun.
Benden çok umutluydu ve bunu hep söylerdi. Beni Milliyet’in ilkokullar arası bilgi yarışmasına hazırladı. Bunun için evinde ücretsiz ek dersler verdi. O da yetmedi kendi cebinden Küçük Ansiklopedi ve bir çok kitap aldı. İnanabiliyor musunuz? Bana ansiklopedi hediye etti. Bu borç nasıl ödenir? Milliyet’in sınavından çok umutluydum ve çok iyi hazırlandım ama o hafta sarılık olunca gidemedim. Yan sınıftan katılan arkadaşım Mustafa Türkiye sekizincisi olunca da hep merak ettim o sınavda ne yapacağımı. Ama şunu söyleyim ki o ansiklopediyi satır satır ezberlemiştim.
Aleviydi galiba. Birkaç sene önce bir arkadaşım sordu, ilk kez o zaman düşündüm. Kerbela vakasını anlatan bir kitabı derste vaka tadında günlerce okumuş ve tartışmıştık. Herhalde ondan dolayı öyle düşündü. Yazıyı yazarken anneme sordum, o da bilmediğini söyledi. Bizim evde öyle şeyler konuşulmazdı. Etrafta kim Sunni kim Alevi, kim Kürt kim Laz bilmezdik. Adam olması yeterdi ve Halil Hilmi İpek adamdı, büyük adamdı.
Halil Hilmi öğretmenim sunumlara çok önem verirdi. O dönem “aktarma” denen görevlere çok iyi hazırlanır, renkli sunumlar yapardık. Bunun da faydasını gördüm meslek hayatım boyunca. Bu sunumlar için bakanlıklara, DİE’ye mektuplar yazıp bilgi ve doküman isterdik. Gelirdi de. Heyecanla açardım Ankara’dan gelen zarfları. Buralarda babam da destek olurdu bana. Bir keresinde Güney Doğu Anadolu bölgesi sunumu için arkadaşımla DSİ’ye gidip GAP hakkında bilgiler, resimler aldık. Aktarmada yöresel kıyafetler giydik ve çiğköfte dağıttık. Sene 1972.
Daha anlatacak çok şey var kuşkusuz ama bunlar hayata nasıl şanslı bir başlangıç yaptığımı göstermeye yeter.
Canım öğretmenimi üniversiteyi kazandıktan sonra bir kez gördüm. İyi ki de görmüşüm, çok mutlu oldu ODTÜ’yü kazandığını duyunca. Gururlandı ama hastaneden geliyordu ve enerjisi düşüktü. Elinde tahlil dosyaları. Meğerse ağır hastaymış. Birkaç ay sonra kaybettik.
Canım öğretmenim; inanın siz he zaman kalbimdesiniz. Hayatıma kattıklarınız için çok ama çok müteşekkirim.
Rahmetle, sevgiyle, saygıyla…