Kısa Kısa
- Bravo Lig TV
“Türk futbolunun marka değeri” lafını sakız gibi çiğnemeye devam ediyoruz ama geçen sezon da (Lig TV dışında) herkes bildiğini okumaya devam etti. Yıl boyunca yapıcı ve sportmen takılan neredeyse tüm futbol insanları bir ara içini dökme fırsatı buldu. Sicili bozuk spor yorumcuları yine güzeli değil hatayı gördü. Yöneticilerde bakış açısı değişmedi. Şampiyon mutlu oldu, onun dışındakiler kahroldu ve hesap soruldu/soruluyor. Bu yıl ilk yüze sadece bir Türk takımı girebildi. Filan…
Bu negatif ortamda sadece Lig TV farklı ve bilinçliydi. Güzelliklere odaklandı ve bence markalaşma tarihimize geçecek bir hareket başlattı. Markus adil yorumlarıyla hakemlerin de insan olduğunu ve aslında Avrupa ortalamasının altında hata yaptıklarını anlattı. Sunucular, oyun sistemleri, oyuncuların karakteristikleri ve performansları hakkındaki pozitif yorumları artırdılar. Sadece üç büyüklerin değil, tüm takımların hem de. Çekim ve görüntü kalitesi dünya ortalamasının çok üzerine çıktı. Özetle, markalaşma adına Digiturk/Lig TV görevini yaptı. Umarız kıymeti anlaşılır. - Digiturk paraları ödeyecek mi?
Öte yandan transferler aldı başını gidiyor. Kulüpler ilelebet bu miktarda ve hatta üzerinde bir gelire sahip olacakları varsayımıyla kesenin ağzını açtı. Digiturk futbol ihalesine eskisinin üç katı para ödemeye başladı ama abone ve gelir iki kat dahi arttı mı bilmiyorum. Üstüne Çukurova Grubu da hükümet tarafından sürekli sıkıştırılıyor. Sebebini bilmem. Öyle üst düzey politikadan da anlamamam ama bir vadede bu musluk kesilebilir. Hovarda başkanları uyarayım. Etkili ve yetkilileri de uyarmak isterim. Eğer Lig TV devreden çıkarsa yerine parayı veren bulunur belki ama o akıl ve birikim telafi edilemez. Marka değeri on sene geri gider. - Shubuo gibi bir şey
2003 yılında büyük gürültü kopararak gelen ve çok eleştirilen Shubuo kısa sürede yere çakıldı ve tüm iletişim camiası “biz demiştik” mutluluğuyla konuyu kapattı. Bence öngörü doğru ancak zamanlama erken ve içerik zayıftı. Hatta bir içerik yoktu. Cep telefonunda katma değerli hizmetlerin gelişeceği herkesin malumuydu. Bunların ayrı bir marka altında toplanması da bence iyi bir fikirdi. Ama o dönem telefonlar öylesine zayıf ve Shubuo içindeki ürünler o kadar sıradandı ki girenler bir şey bulamadı. Acaba Shubuo gibi bir şey daha geç lanse edilse, içine satan şeyler konsa, “low key” gidip sabredilse ve zamanla günün şartlarına uyup içeriğin kullanıcılar tarafından üretilmesinin bir yolu bulunsaydı, bugün mobil alemin lider markası, Türkiye’nin sosyal mecrası, modern alışverişin merkezi filan olur muydu? Memlekete böyle bir marka lazımdı ama o talihsiz deneme iştah kesti galiba. - Karsan V1 taksi
Ford ve Nissan’ın arasından sıyrılıp New York taksi ihalesinin kazanılması çok zordu. New York çok büyük bir lokma, çok uzak bir yer ve belki de erken bir ihaleydi. Ancak ilk üçe girilmiş olması çok değerli. Karsan da “gereken dersleri çıkarıp önümüzdeki maçlara bakacağız” mesajını verdi. Türk otomotiv endüstrisi otomobilde bir dünya markası çıkarmanın zorluğunu biliyor. Ancak ticari araçlarda bir şansımız var. Sabancı Grubu bu yolda ilerleyen Temsa’ya olan desteğini kesti. Uzel de Alman Holder ve Polonyalı Ursus’u alıp dünya traktör pazarına üç markayla dalmaya hazırlanırken ailevi nedenlerle birkaç yıl önce yarıştan düştü. Devrim’den bu yana bir komplo hikayesi yazılıp duruyor ama yol da belli işte. Ticari araçlarda bir rekabet avantajımız var ve yeni fikirlerin peşinden koşmaya devam etmeliyiz. Hükümet çılgın projeleri müteahhitlik değil, bu alanda yapmalı. Temsa ve Uzel milli bir mesele olarak ele alınıp ayağa kaldırılmalı, belki de birleştirilmeli. Kore Kore diyip duruyoruz, işte budur Kore modeli. Küresel şansı olan sektörün lider aktörlerini destekleyeceksiniz. Dünya ticari araç pazarında otobüs, traktör, ticari araç ve taksiyi içeren bir ortak marka çıkarabiliriz belki de; Anadol mesela. - Konya’da bir “Gıda Şehri” Daha
Konya Şeker dünyanın en büyük et ve süt üretim tesisinin temelini Mayıs sonunda attı. Zaten piyasalar da birileri süt, et, peynir yapsın diye bekliyordu. Bu işin fizibilitesini gerçekten merak ediyorum. Sütte Pınar dışında kimsenin memnun olmadığını, peynirde yeni kurulan büyük kapasitelerin dolmadığını, et şarküteri pazarının daraldığını, yeni kurulan dev fabrikalarda danaların kuyruklarıyla sinek avladığını kimse söylemiyor mu? Söylüyorlardır da Konyalı iş adamı bayılır böyle şaşaalı tesislere. Vasatlığın ovası, kapasiteyi dolduramayan un ve makarna tesisleriyle, gıda şehirleriyle dolu. Ne öncesinde fizibilite, ne sonrasında pazarlama. Üret baba üret. Nasip kısmet. Katma değer yaratabilen kaç Konya markası var bildiğiniz?