İş Fırsatları
Türkiye temizlik ve kozmetik sektörüne pazarlama disiplini seksenlerin sonunda girdi. Gıdaya ve bireysel bankacılığa çöreklenmemiz doksanlarda, beyaz eşya, tüketici elektroniği, bilişim, telekomünikasyon ve otomotiv gibi diğer tüketim alanlarına yayılmamız ise iki binlerin başında gerçekleşti. Hazır giyim ve tekstilde henüz kendimizi gösteremedik. Diğer alanlarda da farklı gelişmişlik seviyeleri söz konusu.
Kamunun ve siyasetin dikkatini şu sıralar çekmekteyiz ve sanırım 2010’larda oralarda da iş yaparız. Türkiye’deki iletişim birikiminin yavaş yavaş orta ve yakın doğuda iş yapmaya başlayacağını da tahmin ediyorum ama öncelikle bizim reklam sosyetesinin kafayı Cihangir-Levent hattından çıkarması lazım. Kendi adıma birkaç milli proje ve bazı Müslüman ülkeler için imaj çalışması yaparsam mutlu olurum. Allah ömür verirse 2023 benim için iyi ve anlamlı bir emeklilik hedefi gibi görünüyor. Daha buralardayız yani.
Kişisel markalaşma çalışmalarında önceliği müzik sektörüne veriyordum ama giderek anlaşılıyor ki yıllardır zahmetsiz, vergisiz, kılçıksız para kazanma rahatıyla yetişmiş bu arkadaşların marka danışmanına, tüketici araştırmasına ve reklam yaratıcılarına bütçe ayırmaya başlamaları o kadar da kolay olmayacak. Hazır giyim sektöründe olduğu gibi, burada da kültürel engeller var. Müzik piyasasında eski ürünler ve kanallar ortadan kalkıyor. Albüm işi ticari olarak bitti gibi. Tekrar “single” dönemi başlayacak ama burada dağıtım kanalı ve ürün fikri olarak bazı devrimci girişimler belirleyici olacaktır. Sonrasında genç ve akıllı bir marka danışmanı (ben değil) bir sanatçıyı bir yerden alıp bir yere götürecek ve emsal olacak. Akabinde lisanslı ürünler ve diğer entegre pazarlama aktiviteleri gelişme gösterir diye düşünüyorum. Açıkçası bu alanda yapılan her “amatörce” girişim de müzik dünyasında “bak böyle olmuyor” fikrini yerleştiriyor. Geçmişte Tarkan, Hülya Avşar gibi birkaç deneme lisans işinde kötü örnek olmuşlardı. Şimdilerde Seda Sayan atakta ama ne kadar profesyonelce götürüyor bir fikrim yok.
Siyaset enteresan bir alan. Demokrat Parti’den bu yana neredeyse her dönem kişisel marka ve konumlandırma başarıları görülse de henüz bu işin adı konulmuş değil. Olay öylesine çok boyutlu ve değişkenli ki başarı ve başarısızlık bir çok faktörle ilişkilendirilebiliyor. Partinin çizgisi gerilemekteyse aday ne yaparsa yapsın şansı azalıyor. Ya da yükselen bir hareket hiçbir iletişim başarısı olmadan kazanabiliyor. Saha çalışmaları, teşkilat, ilişkiler, destek ve köstekler, rakibin hataları kampanya başarısını etkileyen diğer unsurlar.
Yaklaşan yerel seçimler biz markacılar için ilginç bir deneyim olacak çünkü genel seçimlerden farklı olarak kişisel özellikler çok daha kritik yerel seçimlerde. Ayrıca yapılan hizmet de tek başına başarı getirmiyor. Türkiye’de Özal belediyelerin oy kazanmadaki etkisini keşfettikten sonra esas itibariyle belediyelerin parasal bir problemi kalmadı. Ülke olanakları içinde rahat para harcıyor, istedikleri yatırımları yapabiliyorlar. En azından kavşak-altyapı yatırımlarında bütçe sorunu yaşamıyorlar. O yüzden bir çok aday için hizmetlerini sıralamak tek başına oy getirici değil, başka şeyler lazım. Bu seçimler ilginç olacak.
Bir başka gelişme alanı spor. Özellikle futbola akan para miktarı çığ gibi büyüyor ve buralarda kazanılan para artık bizden yararlanmalarını rasyonel hale getiriyor. Diğer sporlarda da artan gelirler ve üretici-sporcu ilişkisinin gelişim çizgisinde markalarla sporcuları eşleştirecek birikime daha fazla ihtiyaç duyulacağını söyleyebiliriz.
Sözün özü şudur arkadaşlar. Şu an içinden geçmekte olduğumuz kriz, biz pazarlamacılar için sanayi çağının sonunu “müjdelemektedir”. Yirminci yüzyılda tarımın yaşadığı kaderi yirmi birinci yüzyılda sanayi yaşayacaktır. Artık fabrikaya sahip olmak tarlaya sahip olmak gibi bir şey; önemli ama değerli değil.
İnsan kaynakları konusunda da yazıp duruyorum. Vasat insan kaynağı da eskisi kadar bir ekonomik değer ifade etmiyor. Artık üretim teknikleri çok modern, kütlesel ve ucuz. Ortalık üniversite mezunundan geçilmiyor. İşsizlik çağın problemi çünkü ortada yapacak iş yok. Beslenmek ve barınmak için yapılacak üretim kimseye bir zenginlik yaratmıyor. Öte yandan dünyada hiç olmadığı kadar para var. Bu para az sayıda kişinin elinde ve onlar da ne yapacaklarını bilmiyorlar.
İşte pazarlama zekası ve marka aklıdır bu paralara akacak yeni kanallar, işsizlere yapacak yeni şeyler bulacak olan. Devir bizim devrimiz. Pazar yaratma, iş ve marka geliştirme devri. Saksıyı çalıştırın ve saldırın!