Bir İngiliz müzik otoritesi “insanın 20-25 yaş arasında dinledikleri hayatı boyunca temel müzik zevkini” belirler gibi bir laf etmişti. Bana uyuyor açıkçası. 1982-1987 yılları arasında en çok ROCK müzik dinledim. Şu an Türkçe poptan klasiğe, türküden caza yerine göre her türlü müziği dinlerim ama ana damar, temel tercih rock müziktir;
Ben doğduğumda Beşiktaşlı olan ailem, öncelikli olarak düşündükleri Can ismini (Fenerli Can Bartu nedeniyle) eleyip 1962 yılının gol kralı Beşiktaşlı Güven Önüt’ün adını bana uygun bulmuşlar. Bu da bana muhtemelen Çarşı Grubu liderlerine bile kısmet olmayacak damardan bir Beşiktaşlılık hikayesi yazma fırsatı veriyor. Peki damarlarımı kesseniz siyah-beyaz mı akıyor? Bazen
Digiturk, Turkcell Süper Lig yayın ihalesini rekor bütçeyle aldı. Parayı futbolumuz bu kadar değerli olduğu için değil, Mehmet Demirkol’un da yazdığı gibi “evdeki eğlence”nin tek markası olma durumunu pekiştirmek için verdi. Bu kriz ortamında parayı nasıl çıkaracaklarını şu an bilmiyoruz ama teknolojinin beş yılda evimize getireceklerini hesaba katmış olmaları muhtemel.
İklim Değişikliği başlıklı yazımın devamını, HOŞGÖRÜ İKLİMİ alt başlığıyla birincinin üzerine ekledim Hoşgörü İklimi Mustafa Denizli bir süre önce Beşiktaş’ın aldığı kötü sonuçları yorumlarken “Beşiktaş’ın kendini kıyaslayacağı, takip edeceği takımlar Fener ve Galatasaray” şeklinde bir laf etmişti. Yani Bursa istisnasını bir kenara bırakın, lig yine üç büyükler arasında geçer, o
Kısır bir fanatizmin taraftarı değiliz, devrimin peşindeyiz. Geçen yıl Sivas’ın potaya girmesiyle gaza gelip “Anadolu’ya Yakışır” tişörtleri bastırmıştık. Giymek bu sene kısmet oldu. Bursa şampiyonluğunun Türk futbolu için milat olacağını tahmin ediyoruz. Yıllardır “nasıl olsa bizden biri olur” rahatlığıyla fazla bir yönetim ve pazarlama becerisi göstermeyen, kaynakları israf eden “üç büyük”
Stephen M.R. Covey’in “Güven’in Hızı” kitabını görür görmez ana fikri idrak ettim ve ikinci dakikadan itibaren “bu adam 400 sayfa ne anlattı?” diye düşünmeye başladım. Amerikalı Güveni Keşfetmiş Stephen M.R. Covey’in “Güven’in Hızı” kitabını görür görmez ana fikri idrak ettim ve ikinci dakikadan itibaren “bu adam 400 sayfa ne anlattı?”
Geçen hafta THY’nin 20:40 uçağıyla Ankara’dan Sabiha Gökçen’e uçmak üzere yerimizi aldık. Tam vaktinde piste çıktık ve pilot gaza yüklendiğinde önümdeki sağ motordan bir ateş parıldadı. Uçak hız kesti ve pistten çıkıp körüğe doğru yöneldi. Yolda pilot anons yaparak sağ motorda bir sorun olduğunu, dönüp bakacaklarını söyledi. Körüğe yanaştık ve
Soraya’yı taşladık, sıra Tahran’ı bombalamada derken, bu gemiler de nereden çıktı? Yoksa bu iletişim denen şeyi biz de mi öğrenmeye başladık? Roma battıktan sonra batının eski gücünü kazanması bin seneden fazla sürdü. Toparlanma sürecinde Avrupa’da ciddi bir entelektüel üretim oldu. Bir sürü hikaye, efsane ürettiler, reformlar gerçekleştirdiler, aydınlandılar, sanayileştiler ve
Yetenek Sizsiniz Türkiye programı Markam Yazıyor’un bu kez Hülya Avşar ile gündeminde… Yetenek Sizsiniz Türkiye programı, yıllardır kendini gizleyen efsane reklamcı Ali Taran’ın halka açılması nedeniyle gazetemizin ilgisini çekmişti. Program iyi gidiyor olmalı ki jüride Oylum Talu yerini Hülya Avşar’a bıraktı. Bu değişimle ilgili olarak medyada fazla yorum yok. Görünüşe
İnsanlarla kurulan iyi ilişkiler, her meslekte başarıyı kolaylaştıran unsurlardan bir tanesi. Ama sanki bir marka yöneticisinin (Brand Manager karşılığı -benim favorim bu-) başarısında bu ilişkilerin önemi daha bir artıyor. Öyle ya, üretimi fabrikanın, reklam ajansının, satışı ayrı bir departmanın veya şirketin, araştırmayı profesyonel kuruluşların yaptığı bir ortamda marka yöneticisinin işlevi